MELİH ALTINOK / Çok da şey yapmamak lazım

Bir süredir Özgür Özel‘i gömmekle meşgul olan Saraçhane medyası dün de Kemal Kılıçdaroğlu‘nu doğruyordu.
“Mutlaka aklı başında bir laf etmiştir” diye düşündüm, yanılmamışım. Kemal Bey’in şu cümlelerinden rahatsız olmuşlar:
“Terör örgütünün hiçbir şart öne sürmeden silah bırakması ve kendisini feshetmesi; Türkiye Cumhuriyeti’nin sarsılmaz üniter yapısının korunması, toplumumuzun kardeşlik bağlarının daha da güçlenmesi ve ülkemizde kalıcı barış ile huzurun sağlanması adına tarihî bir adım olacaktır. Türkiye, sadece kendi sınırları içinde değil; Kıbrıs’tan Suriye‘ye, Doğu Akdeniz‘den Balkanlar‘a, Kafkasya‘dan Avrupa‘ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada sözü olan, duruşu olan ve geleceği inşa etme kapasitesine sahip bir ülkedir. Bugün, ayrışma değil birleşme; çatışma değil uzlaşma; geride kalmak değil, gelişen ve değişen dünyada güçlü bir şekilde var olma zamanıdır.”
Siz söyleyin, bu sözlerde yanlış olan ne var? Kim rahatsız olur bunları duymaktan?
Biliyorum, aklınıza Muharrem İnce’nin “Şizofren bunlar” isyanı geliyor.
İçlerinden nice deha, yazar, sanatçı çıkan akıl hastalarına da haksızlık ya, o ayrı konu… Ama işte bu yüzden CHP genel başkanlarını eleştirirken artık daha toleranslı olmaya çalışıyorum.
Zira işleri hakikaten zor.
Düşünsenize, 90’larda lümpenlerin elinden düşmeyen erotik Tan gazetesinin son siyasi temsilcisi Sözcü’nün politize ettiği kemik tabanı konsolide etmeye çalışıyorlar.
Rakipleri olan siyasiler yanlış yapınca eleştirilirken onlar doğru bir adım atınca linç ediliyorlar.
Yapılacak iş değil yani.
***
RUSYA İLE DE İŞLER YOLUNDA
Dün “ABD ile işler yolunda” demiştim. 11 Mayıs gece yarısı Moskova’da bir bilgilendirme toplantısında gazetecilere konuşan Rusya Devlet Başkanı Putin de “Yarın Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir görüşmemiz var. Kendisinden Türkiye’de müzakerelerin yapılması için böyle bir fırsat sağlamasını rica ediyorum. Ukrayna’da barış arayışına katkıda bulunma isteğini teyit etmesini umuyorum” demesin mi?
Erdoğan’ı şikayet edecek devlet bulmakta zorlanan muhalefet, “Nereye gidiyor bu işin sonu” diye karar kara düşünüyor olmalı.
***
ADIMIZ THOMAS DEĞİL Kİ…
ABD ve İsrail kamuoyunun birkaç gündür ana gündemi Trump’ın Netanyahu’nun üstünü çizmesi.
Dün de New York Times’ın en meşhur köşe yazarı Thomas Friedman’ın, “Bu İsrail hükümeti bizim müttefikimiz değil” başlıklı makalesi ortalığı salladı.
Kendisi de Yahudi olan Friedman, Netanyahu’nun, kendi çıkarlarını İsrail’in ve ABD’nin çıkarlarının önüne koyduğunu belirttiği yazısında, Trump’ın gelecek hafta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar liderleriyle görüşmeyi planlamasının ancak Netanyahu ile görüşmeyi planlamamasının ‘hayati bir gerçeği anlamaya başladığını’ gösterdiğini ifade etti.
“Hayati gerçeği anlamaya başlayan” Trump mı yoksa Friedman ve saz arkadaşları mı şüpheliyim.
Zira ABD ve İsrail’e Türkiye’den bakan bir gazeteci olarak benim için ortada bir sürpriz yok.
Trump’ın seçildiği günün ertesinde de bu köşede Trump’ın Netanyahu’nun taleplerine karşı mesafeli duracağını, askeri harcamalar başta olmak üzere ABD’nin İsrail’e yönelik politikalarını yeniden değerlendireceğini öne sürmüştüm.
Gerçi bizim buralarda da sözlerimi iddialı bulup haber yapanlar, hayal gördüğümü söyleyen “büyük resimciler” olmuştu ama yavaş yavaş Trump söylediklerine değil yaptıklarına bakmak gerektiğini anlıyorlar sanırım.
***
ERDOĞAN 3 ÇOCUK DEYİNCE KIZANLARDA BUGÜN
Doğurganlık hızımızın azaldığını görüp yıllar önce her platformda 3 çocuk tavsiyesinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a demediklerini bırakmamışlardı.
70 yaşında nineler “Benim bedenim benim kararım” diye bağırıyorlardı.
Tüm muhalefet “yaşam tarzımıza müdahale” diye ayağa kalkmıştı.
Şimdi üstüne “memuriyet verelim” diyorlar.
Duymadınız mı? İyi Parti, Meclis’e sunduğu kanun teklifinde 3 çocuk doğuran kadınların KPSS şartı aranmadan memur olabilmesini istemiş. İlgili teklif ise Meclis Komisyonu’nda değerlendirilecekmiş.
Babalar meraklanmayın. Eş durumundan yeşil pasaport da cepte.