NURULLAH GÜR / 2025’in ekonomik panoraması

Yılı yüzde 30.5 civarında bir enflasyonla kapatacağız. Kötü bir performans denilemez ama daha iyisini yapabilirdik. İşsizlikte beklenenden iyi performans çıkardık. Beklentilere paralel performans gösterdiğimiz alan ekonomik büyüme oldu. Yılı yüzde 3.75-4.0 büyüme ile kapatacağız
2025’i geride bırakmak üzereyiz. Ekonomide veri takviminin yoğun olmadığı bu günlerde, yılın genel bir değerlendirmesini yapalım. Bu yıl beklenenden kötü performans gösterdiğimiz alanların başında enflasyon geliyor. Merkez Bankası‘nın yılın başında Aralık 2025 için açıkladığı enflasyon tahmini yüzde 24’tü. Bu tahminin uzağında kaldık. Yılı yüzde 30.5 civarında bir enflasyon oranıyla kapatacağız. Ocak 2025’e kıyasla enflasyonda 11 puanlık bir gerileme sağlandı. Çok kötü bir performans denilemez ancak daha iyisini yapabilirdik.
İşsizlik oranında beklenenden iyi performans çıkardık. 2024’teki OVP bu yıl için işsizlik oranını yüzde 9.5 tahmin ediyordu. İşsizlik rakamı yüzde 9’un da altına düştü. Sanayi sektörü yılın başına kıyasla 141 bin istihdam kaybı yaşadı. Fakat inşaat ve hizmetler bu kayıpları da telafi ederek toplam istihdamı yukarı çekti.
Beklentilere paralel performans gösterdiğimiz alan ekonomik büyüme oldu. Türkiye ekonomisi yüzde 3.75-4.0 civarında bir büyüme ile yılı kapatacak. Büyümede tüm alt kırılımlar pozitif değil. Tarım yıl boyunca daraldı, sanayi dalgalı bir seyir izledi. İnşaat ve hizmetler ise büyümenin itici gücü oldular. Tekstil gibi emek-yoğun sektörler sıkıntı çekti. Ama ortayüksek ve yüksek teknolojili sektörler ortalamanın üzerinde büyüdü. Erken sanayisizleşme riski hâlâ ensemizde ancak teknoloji-yoğun sektörlerin gelişimi gelecek adına umut verici.

MİLLİ TEKNOLOJİ VE YAPAY ZEKÂ
Teknoloji demişken bu yıl sıkça gündeme gelen yapay zekâya değinmeden olmaz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı altındaki Milli Teknolojiler Genel Müdürlüğü, Milli Teknolojiler ve Yapay Zekâ Genel Müdürlüğü olarak isim ve kapsam değiştirdi. Yapay Zekâ, çağımızın en potansiyelli ama bir o kadar da riske sahip teknolojisi. Ekonomik ve sosyal hayatın her noktasını etkileyebilecek bu tip bir teknolojide tamamen dışarıya bağımlı kalamayız. Fakat tekerleği yeniden keşfetmeye çalışmanın da lüzumu yok. Gelişmiş ülkelerin geliştirdiği teknolojik altyapıdan istifade ederek kendi platformlarımızı ve modellerimizi daha ucuz maliyetlerle geliştirebiliriz. Burada birkaç önemli husus var:
Bazen teknolojiyi ekonomiye adapte etmek teknolojiyi geliştirmekten daha fazla pozitif etki oluşturabiliyor. Yapay zekâyı şirketlerin ve vatandaşların daha etkin kullanabilmesi için nitelikli eğitim programları geliştirmeliyiz.
Batılılar, yapay zekâyı şirket kârlılıklarını artırma potansiyeli taşıyan alanlara odaklamış durumdalar. Çinliler ise, bu teknolojiyi vatandaşlarını kontrol altında tutmak için bir gözetim mekanizması olarak görüyorlar. Biz ise yapay zekâyı eğitim, sağlık, yeşil dönüşüm, KOBİ’lerin daha profesyonel ve bilinçli yönetilmesi ve gereksiz bürokratik işlemlerin azaltılması gibi kalkınma için faydalı işlere yönlendirmeliyiz.
Büyük veri kütüphaneleri kurmalıyız. Verilerin küresel şirketler tarafından yurt dışına taşınmasını kontrol etmek için veri güvenliği duvarlarımızı güçlendirmeliyiz.
Kamunun bu süreçleri insan odaklı, etkin ve ulusal güvenliği önceleyen biçimde yürütebilmesi için bu işlerden anlayan yetenekli gençlerin bir kısmını istihdam edebilmesi elzem. Özel yetenekler gerektiren iş kolları için kamudaki özlük haklarını iyileştirmeliyiz.
Her yıl olduğu gibi, 2025’te de yılın son günlerinin en önemli konu başlığı asgari ücret oldu. Asgari ücret yüzde 27 artışla 28 bin 75 liraya yükseltildi. Son yıllarda asgari ücret toplumda çok fazla sayıda insanı etkileyen bir unsura dönüştü. Böyle olunca, satın alma gücündeki düşüşün de etkisiyle ücretli çalışanların gönlü bu seviyelere razı olmuyor. Asgari ücretteki artış, döviz kurlarındaki değişim oranının üzerinde kaldığı için emek-yoğun sektörlerdeki şirketler de rekabet güçlerinin eridiğini bahane ederek memnuniyetsizliklerini dile getiriyor. Sonuçta taraflar masadan müsterih olarak ayrılmıyor.
ÇALIŞAN KESİM RAHATLATILMALI
Bu kısır döngüden kurtulmak için en geç 2027’de enflasyonu tek haneye indirmemiz şart. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “2026 senesi Türkiye ekonomisinde âdeta bir reform yılı olacak” sözünü bakanlarımızın, vekillerimizin ve bürokratlarımızın hızla sahaya yansıtmaları gerekiyor. Bunlar yapılırken çalışan kesimi rahatlatacak hamlelere de ihtiyaç olacak. Gelir vergisindeki beşli kademelendirmenin yediye çıkarılması, vergi yükünün daha adil şekilde dağılmasını sağlayarak düşük ve orta gelirli çalışanları rahatlatabilir. Asgari ücretle çalışanları yoksulluk sınırının üzerine çekmek için negatif gelir vergisi gibi uygulamalar devreye alınabilir. Ancak bu gibi politikaları çok titiz biçimde tasarlamalı ve denetimler baştan sıkı tutulmalı. Zira suistimale açık olabilir.
Emek-yoğun sektörlerdeki şirketler içinse, artık sadece ücret ve kur seviyeleri üzerinden rekabet gücü devşiremeyeceğimizi dikkate alarak teşvik mekanizmaları oluşturmalıyız. Bu mekanizmaları sadece asgari ücret desteği veya geçici SGK prim desteği olarak düşünmeyelim. Bunlar palyatif çözümler. Sorunu gidermiyor. Bu sektörleri markalaşma, inovasyon ve ölçek ekonomisi özelinde dönüştürecek politikalara ihtiyacımız var.



