YAZARLAR

HARUN TÜRKER KARA / Türkiye Ekonomisinde Makro Dengelenme ile Gelen İvmelenme

2025 yılı Türkiye ekonomisi açısından sadece makroekonomik değişkenler ile değil izlenen politika çerçevesinin niteliğiyle de dikkat çeken bir dönem olarak öne çıkmakta. Bu yıl daha rasyonel ve daha öngörülebilir temellere dayalı bir politika setinin etkilerinin net biçimde hissedilmeye başlandığı bir yıl oldu. Bu yönüyle 2025, daha sürdürülebilir bir büyüme perspektifi için önemli bir eşik niteliği taşımakta. 2026 yılı ise büyümenin ve dezenflasyon sürecinin hızı ile değerlendirilecek.

Ilımlı Büyüme, Enflasyonda Kalıcı Düşüş ve İstikrarlı İstihdam

2025 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 4’e yaklaşan bir büyüme performansı sergilemekte. Küresel ölçekte büyümenin yavaşladığı ve finansal koşulların göreli olarak sıkılaştığı bir ortamda bu oran Türkiye’nin makroekonomik dayanıklılığının önemli bir göstergesi. Ancak bu oran Türkiye’nin potansiyelini tam olarak yansıtmamakta. Büyümenin kompozisyonu incelendiğinde, hizmetler sektörü ve iç talebin belirgin şekilde büyümeye katkı sağladığı görülüyor. Bununla birlikte büyümede yatırımların da önemli bir rolü olduğunu söylemek mümkün. Bu durumun önümüzdeki dönemde devamı ve büyüme kompozisyonunun daha dengeli hale gelmesi önümüzdeki dönem için en kritik gelişme. Büyümenin daha da hızlanması, fiyat ve finansal istikrarın güçlenmesi, ülke risk priminin düşmesi ve yatırım iştahının artması ile mümkün olacaktır. Bununla birlikte, ihracatta ürün ve ülke çeşitliliğinin artması ve dış talep koşulları da nitelikli büyüme için önemli göstergeler.

2025’in en önemli kazanımlarından biri, enflasyon tarafında görülen belirgin düşüş ve enflasyonun düşeceğine ilişkin beklentilerin devam etmesi. Yıllık enflasyon oranı, önceki yıllardaki yüksek seviyelerden düşerek aşağı yönlü bir patikaya girmiş durumda. Bu gelişme, para politikasında uygulanan sıkı ve tutarlı duruşun kalıcı etkilerinin ortaya çıkmakta olduğunu gösteriyor. Bu noktada atılan adımların ısrarlı bir şekilde devam etmesi oldukça önemli. Merkez Bankası 2025 yılında faizleri 9,5 puan düşürmüş olmasına rağmen gerekli gördüğü durumda faiz artırımı silahı da kullanmış durumda. Bu yaklaşım politika çerçevesinin veri odaklı olduğunun en temel göstergelerinden. 2026 yılında da faiz indirimlerinin sürmesi beklenmekte.

Merkez Bankası’nın politika faizini enflasyonla uyumlu bir seviyede tutması sonucunda beklenti kanalı üzerinden fiyatlama davranışları olumlu yönde etkileniyor. Özellikle çekirdek enflasyon göstergelerinde gözlenen yavaşlama dezenflasyon sürecinin sadece baz etkilerine dayanmadığını ve yapısal bir eğilim gösterebileceğini düşündürüyor. Bu noktada zaman zaman yaşanan dalgalanmalara hızlı ama aceleci olmayan cevaplar verilmesi önemli. Merkez Bankası tarafından yapılan son açıklamalarda belirtildiği üzere kira enflasyonunun ivme kaybetmesi hizmet enflasyonun azalması noktasında umut verici.

Mali disiplinin korunması ve gelirler politikasıyla desteklenen bir enflasyonla mücadele çerçevesi, dar gelirlinin satın alma gücünün korunması ve fiyat istikrarının kalıcı hale gelmesi açısından kritik önem taşıyor. Bu çerçeve daha kaliteli bir büyüme için de zemin oluşturacaktır. 2025 yılında özellikle vergi gelirleri açısından yaşanan disiplin mali alanın oluşmasına katkı vermiş görünüyor. Mali alan finansal kırılganlıklar için Türkiye’nin elini güçlendirmekte. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak istihdam piyasası makro dengelenme sürecine uyumlu bir görünüm sergiliyor.

İşsizlik oranları düşük seviyelerde seyrederken, istihdam artışının özellikle hizmetler ve ihracat bağlantılı sektörlerde yoğunlaştığı görülüyor. Yıl içerisinde işsizlik oranının tarihsel olarak en düşük seviyelerinden birini gördüğünü hatırlamakta fayda var. Öte yandan genç işsizlik ve nitelikli istihdam konuları gelişmeye açık noktalar olarak önemini korusa da istihdam piyasasında ani bozulmaların yaşanmaması dikkat çekici. Reel ücretlerdeki baskının azalması ve enflasyondaki düşüşle birlikte alım gücünün kademeli olarak toparlanması iç talep açısından da destekleyici bir unsur oluşturuyor. Ancak iç talep ve enflasyon arasındaki ilişki yakın olarak takip edilmeli. Bu noktada vatandaşların, bireysel ve toplumsal düzeyde, enflasyonun etkilerinden korunmasına yönelik politikalar önemini korumakta.

Finansal Gelişmeler ve Dış Denge

Bu yıl fiyat istikrarını sağlamak ana temaydı. Bu amaç için finansal istikrar da önemsenmekte. Yüksek faiz ortamı ve diğer makro ihtiyati önlemler kısa vadede kredi genişlemesini sınırlamakta fakat bu durum orta vadede risk priminin düşmesi ve sermaye maliyetlerinin daha sağlıklı seviyelere gelmesi için gerekli altyapıyı oluşturuyor. Bankacılık sektörü, güçlü sermaye yeterlilik oranları ve temkinli kredi politikaları sayesinde bu süreci görece sağlam bir bilanço yapısı ile geçirmiş durumda. Seçici kredi mekanizmaları aracılığıyla üretken yatırımların desteklenmesi, para politikasının büyüme üzerindeki yan etkilerini sınırlayan önemli bir unsur olarak ön plana çıkmakta.

2025 yılında cari işlemler dengesi, önceki yıllara kıyasla daha sürdürülebilir bir patikada ilerliyor. Özellikle açıklanan son dört veride cari fazla yaşanması pozitif bir gelişme. İthalat talebindeki dengelenme ve ihracat gelirlerindeki artış, dış dengenin iyileşmesine katkı sağlıyor. Enerji fiyatlarındaki görece istikrar ve turizm gelirlerindeki güçlü seyir, bu süreci destekleyen faktörler arasında yer alıyor. Bu noktada özel sektörün ve finansal kesimin uzun vadeli borç çevirme oranlarının 1,7 düzeyi ile tarihi ortalamalarının üzerinde seyretmesi de oldukça önemli bir gelişme. Kur Korumalı Mevduat bakiyesinin azalması ve Merkez Bankası rezervlerinde gözlenen iyileşme de dış kırılganlıkların azalması açısından olumlu bir sinyal veriyor. Bir başka ifadeyle rezerv yeterliliğinin artması, kur oynaklığının sınırlanmasına ve finansal piyasalarda güvenin güçlenmesine katkı sağlamakta. Artan güven, ülke risk primini gösteren CDS’lere de yansımış durumda. CDS’ler son 7,5 yılın en düşük düzeyi civarında. Sonuç olarak tüm bu gelişmeler dış finansman noktasında göreli bir istikrarın sağlandığına işaret etmekte. 2026 yılında finansman maliyetlerine CDS’teki düşüşün yansıması bekleniyor.

Kamu Dengesi ve Yapısal Reformlar ile Artan Öngörülebilirlik

Türkiye’nin kamu maliyesi, 2025 yılında da görece güçlü bir görünüm sunuyor. Kamu borcunun GSYH’ye oranı, uluslararası karşılaştırmalarda düşük seviyelerde kalmaya devam ediyor. Bu durum, ekonomi yönetimine gerektiğinde karşı-döngüsel maliye politikaları uygulayabilme esnekliği sağlamakta. Bütçe disiplininin korunması, harcama kompozisyonunun daha verimli alanlara yönlendirilmesi ve vergi tabanının genişletilmesi, mali sürdürülebilirliği destekleyen temel unsurlar olacak. Mevcut durumda faiz dışı harcamaların geçen yıla göre reel olarak yatay bir şekilde seyretmesi de bütçe disiplini açısından olumlu bir görünüm sunmakta.

Özet olarak, 2025 yılı makroekonomik Türkiye ekonomisi açısından bir toparlanma sürecinin somutlaştığı ve hız kazandığı bir dönem olarak değerlendirilebilir. Enflasyonda aşağı yönlü hareket, ülke risk priminin düşüş göstermesi ve makro politikalarda artan öngörülebilirlik, orta vadeli büyüme potansiyelini destekleyen önemli kazanımlar sunuyor. 2026 yılında bu adımların devam etmesi kritik.

Yapısal reform ihtiyacı ile bölgesel ve küresel riskler kaçınılmaz olarak gündemde kalmaya devam ediyor. Bu noktada reform ajandası dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüm odaklı pek çok adımı içeriyor. Orta Vadeli Program ve Kalkınma Planında akıllı fabrikalardan nükleer enerji alanına uzanan geniş bir yatırım perspektifi var. Bu yatırımların gerçekleşmesi Türkiye’yi küresel değer zincirinde daha üst sıralara taşıyabilir. Sonuç olarak, 2025 ekonomik karar alma süreçlerinin daha teknik, veri odaklı ve tutarlı bir zeminde ilerlemesi açısından göreli olarak başarılı bir yıl. Bu yaklaşımın korunması ile Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemde daha dengeli, daha dirençli ve daha sürdürülebilir bir büyüme patikası yaşaması mümkün.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu