FARUK TAŞÇI / 2025’ten 2026’ya Geçerken Türkiye’de Toplumun Anatomisi


Türkiye, 2025’ten 2026’ya ciddi bir toplumsal eşikten geçiyor. Bu eşikte belirleyici olansa, nüfusun yapısı ve bu yapının aileden başlayarak çocukları, gençleri, kadınları, yaşlıları, engellileri ve göçmenleri içine alan bütüncül toplumsal dönüşüm ile ilgili. Bu nedenle bugün Türkiye’nin en stratejik meselesi, “kaç kişiyiz” sorusuyla birlikte “toplumun anatomisi ne durumda” sorusudur.
Nüfus ve Aile Yapısındaki Dönüşüm
Son on yılın en çarpıcı göstergesi, doğurganlık hızındaki sürekli düşüştür. Toplam doğurganlık hızının 2014’ten bu yana nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1’in altında seyretmesi ve 2024 sonunda 1,48’e kadar gerilemesi (ve muhtemelen daha da düşecek olması), artık geçici bir dalgalanma değil, kalıcı bir eğilime işaret etmektedir.
Bu durumun temel sonuçlarından biri, Türkiye’nin genç ve dinamik nüfustan hızla yaşlanan toplum gerçekliğine doğru geçişidir. Bu gerçeklik, 2025’in “Aile Yılı”, 2026-2035 döneminin ise “Aile ve Nüfus 10 Yılı” ilan edilmesini sembolik bir tercih değil de stratejik bir zorunluluk haline getirmiştir. Nüfus Politikaları Kurulu’nun ihdas edilmesi de bunun en bariz göstergesi olmuştur.
Güncellenen doğum yardımları da bu stratejik yaklaşımın merkezinde bir uygulamadır. Birinci çocuk için 5.000 TL tek seferlik destek, ikinci çocuk için beş yaşını tamamlayıncaya kadar aylık 1.500 TL, üçüncü ve sonraki çocuklar için ise beş yaşını tamamlayıncaya kadar aylık 5.000 TL’lik destekler, devletin artık doğurganlığı geçici kampanyalarla değil, uzun vadeli bir refah politikasıyla ele aldığını göstermektedir.
Buna, kamu çalışanları için ilkokul çağına kadar yarı zamanlı çalışma hakkının yasal güvenceye kavuşması eklendiğinde, doğurganlık teşviklerinin iş-yaşam dengesiyle uyumlu hale getirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Öte yandan, aileyi sadece çocuk sayısıyla tanımlamak yeterli değildir; ailenin kurulması ve sürdürülebilirliği de en az doğum kadar önemlidir. Bu noktada Aile ve Gençlik Fonu kritik bir rol oynamaktadır. Evlilik yaşlarının yükseldiği bir ortamda gençlere faizsiz ve uzun vadeli kredi sağlanması, ekonomik kaygılara doğrudan müdahale anlamına gelmektedir. 2026 Ocak güncellemesiyle, çiftlere 18-25 yaş aralığındaysa 250 bin TL, 26-29 yaş aralığındaysa 200 bin TL faizsiz borç verilecektir. 48 ay içinde çocuk sahibi olunması durumunda geri ödemeler her çocuk için 12 ay ertelenerek, evlilik ve doğurganlık politikaları doğrudan ilişkilendirilmektedir.
Bununla birlikte, bu sürecin yalnızca kamu kaynaklarıyla değil, aynı zamanda sivil toplum mekanizmalarının da katılımıyla güçlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu bağlamda, evlenecek çiftlere de faizsiz borç desteği sağlayan Karz-ı Hasen Platformu gibi Türkiye genelinde etkin olan sivil oluşumların sürece dahil edilmesi ve desteklenmesi önemli bir adım olacaktır.
Toplumda Kırılgan Grupların Anatomisi
Toplum yapısında kadınlar, en kırılgan gruplardan biridir. Son yirmi yılda kadına yönelik şiddetle mücadelede kurumsal kapasite önemli ölçüde artmıştır; ŞÖNİM’ler, kadın konukevleri ve ihtisaslaşmış hizmet modelleri yaygınlaşmıştır. Örneğin, kadın konukevlerinin sayısı 2002’de 8 iken, 2025 itibarıyla 81 ilde 143’e ve 3.444 kişilik kapasiteye ulaşmıştır.
Milyonlarca kişiye ulaşan farkındalık eğitimleri, şiddetle mücadelenin sadece adli bir sorun olmadığını, toplumsal boyutunun da önem taşıdığını göstermektedir. Buna rağmen şiddetin tamamen ortadan kalkmamış olması, politikaların artık sadece müdahale odaklı değil; aynı zamanda davranışsal dönüşüm ve toplumsal kültür boyutuna da yoğunlaşması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Çocuklar açısından tablo daha karmaşıktır. Dijitalleşme birçok imkân sağlasa da siber zorbalık, mahremiyet ihlali ve dikkat dağınıklığı gibi yeni riskler de yaratmaktadır. TÜİK verilerine göre 6-15 yaş arası çocukların % 91,3’ü internet kullanmakta olup, bu durum akademik başarıdan aile ilişkilerine kadar birçok alanı olumsuz etkilemektedir. Çevrimiçi etkileşimler akran ve siber zorbalık riskini artırarak çocukların duygusal iyilik hâli, okul bağlılığı ve sosyal ilişkilerini zedelemektedir. Türkiye’de artan bu riskler, dijital okuryazarlık ve okul temelli önleyici programlarla aile desteğini gerekli kılmaktadır.
Gençler, toplum yapısında geçiş kuşağını temsil etmektedir. Barınma, eğitim ve sosyal katılım alanlarında önemli kapasite artışları sağlanmıştır. KYK yurtları örneğin 2002’de 190 yurt ve 182 bin öğrenci kapasitesinden Ekim 2025 itibarıyla 857 yurt ve 1.005.037 öğrenciye ulaşmıştır.
Ancak NEET oranlarındaki yükseliş, gençlerin bir kısmının sistem dışında kaldığını göstermektedir. Genç işsizliği azalırken NEET’in artması, sorunun yalnızca istihdam değil, beceri uyumu, yönlendirme ve anlamlı gelecek perspektifiyle ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle İşgücü Uyumu, İş Pozitif ve İŞKUR Gençlik Programları gibi işbaşı eğitimler ile mesleki kurslar uygulanmakta, erken yaşta danışmanlık ve mesleki yönlendirme öncelik olmaya devam etmektedir.
Halihazırda % 10,6 olan yaşlı nüfus oranının önümüzdeki on yıllarda dramatik biçimde artacak olması, yaşlı bakım hizmetlerini ailelerin omzundan alıp kamusal bir güvenceye dönüştürme meselesini daha çok gündeme getirecektir. Bu nedenle, “yaşlı bakım sigortası” gibi mekanizmalar, artık bir tercih değil, demografik bir gerekliliktir. Öte yandan, yaşlı bakımı, halihazırda huzurevleri, yaşlı yaşam evleri ve gündüzlü bakım merkezleri aracılığıyla sunulurken, yaşlı eğitimi ve aktif yaşlanmayı desteklemek amacıyla 2025’te 17 üniversitede (tazelenme üniversiteleri adıyla) 60+ programları uygulanmakta, toplam 6.320 yaşlı eğitim görmektedir.
Türkiye’de engellilerin toplumsal yaşama katılımı ise istihdam, bakım, eğitim, sosyal yardım ve erişilebilirlik alanındaki gelişmeler bağlamında artmaktadır. Kota sistemi, teşvikler ve hibelerle engellilerin istihdamı desteklenirken, engellilerin bakımı evde ve kurumda olmak üzere verilmekte, ayrıca 2022 sayılı Kanun kapsamındaki engellilere yönelik sosyal yardımlar devam etmektedir. Eğitim kapsamında, MEB bütçesinde engellilere ayrılan pay genişletilmiş; yükseköğretimde engelli öğrenci sayısı artarken “Engelsiz Üniversite” programına katılım sayıları belirgin biçimde yükselmiştir. Bununla birlikte, “dijital erişilebilirlik” alanında devam eden eksiklikler giderilmeye muhtaçtır.
Bunların yanında, Türkiye’de yoksullar, istihdamın sınırlı olduğu durumlarda sosyal yardımlarla desteklenen önemli bir dezavantajlı grubu oluşturmaktadır. Yoksulluk oranlarının uzun süredir benzer seviyelerde seyretmesi sosyal yardımların hayati işlev yürütmekte olduğunu ama tek başına yeterli olmadığını da göstermektedir. Bu nedenle sosyal yardım-istihdam ilişkisine daha fazla odaklanılması ve böylece yoksulların çalışma hayatına sevk edilmesine devam edilmesi gerekmektedir.
Göçmenler, toplumun kırılgan fay hattını oluşturmaya devam etmektedir. Düzensiz (kaçak) göçteki düşüş önemli bir başarı olsa da geçici koruma altındaki nüfusun büyüklüğü uzun vadeli sosyal uyum ve hizmet politikaları gerektirmektedir. Bu çerçevede mesela, 28 Kasım 2025 yönetmeliğiyle, 1 Ocak 2026’dan itibaren geçici koruma altındaki kişilerden sağlık hizmetleri için katılım payı alınacağı belirlenmiştir. Düzenleme, erişimde hem yükümlülük hem de istisnalar getirerek devletin maliyet ve kurum yükünü düzenlemeyi amaçlamaktadır.
Öte yandan, Türkiye, 1998’den bu yana uluslararası öğrenci sayısını sürekli artırarak 2024’te 337.119’a ve toplam öğrenciler içindeki oranını % 4,93’e yükseltmiştir. Bu durum, Türkiye’yi yükseköğretimde küresel bir çekim merkezi ve beyin göçü alma açısından önemli bir aktör hâline getirmiştir.
Sonuç olarak, 2025’ten 2026’ya geçerken Türkiye’nin önündeki temel mesele, nüfusun niceliğini artırmanın yanında, toplumun niteliğini korumak ve güçlendirmek olarak görülmelidir. Aileyi merkeze alan ama kadınları, çocukları, gençleri, yaşlıları, engellileri, yoksulları ve göçmenleri birbirinden koparmayan bütüncül bir sosyal politika yaklaşımı, önümüzdeki on yılın kaderini belirleyecektir. “Aile ve Nüfus 10 Yılı”, eğer doğru okunur ve kapsayıcı biçimde uygulanırsa, Türkiye’nin demografik risklerini toplumsal bir fırsata dönüştürebilecek en kritik eşik olabilir.



