YAZARLAR

NİHAT HATİPOĞLU / Üç aylarımız mübarek olsun

Sizler bu yazıyı okuduğunuzda üç ayların ilki olan recep ayına girmiş bulunacağız.
Dün gece Regaip Kandili‘ydi. Mevlam dün gece yaptığınız tüm ibadetleri ve duaları kabul etsin. Rabbim bizleri en güzel şekilde ramazan ayına ulaştırsın. Hepimizin geçmiş kandili mübarek olsun. Allah bu aylardan fazilet alabilenlerden eylesin bizleri. Peygamberimizin bu ayların başında yaptığı duayla bu güzel günleri karşılayalım:
“Allahım, recep ve şaban aylarını bize mübarek kıl ve bizi ramazana kavuştur.”
Üç aylar dediğimiz recep, şaban ve ramazan, manevi hayatımızın ilkbaharı sayılır. Bilindiği gibi bahar aylarında tabiat yeniden şekillenir, yeniden dirilir. Kâinatın her zerresi yüce Allah’ı kendi lisanıyla zikretmeye başlar. Üç aylar da böyle bir manevi dirilme, durulma dönemidir. Bu aylarda yüce Allah’la ahdimizi, sözümüzü, kulluğumuzu yenilemeliyiz. Bu aylar içinde Regaip, Miraç, Berat ve Kadir geceleri yer alır. Bu gecelerin her birinin kendine özgü özellikleri vardır. Tövbe için, günahlardan sıyrılmak için birer vesiledir bu geceler.

TÖVBE ETMELİYİZ
Bu günlerde hayatımızı yeniden yapılandırmalıyız. Geçmişimizle hesaplaşmalıyız. Kimsenin bilmediği günahlarımız varsa, onları ortalığa savurmadığı için yüce Allah’a şükretmeli ve o günahlardan dolayı tövbe etmeliyiz.
Taif’te insanları İslam’a davet etmek için gittiğinde, Taifliler tarafından taşlanan merhamet Peygamber’i, yüce Allah’tan helak istememiş, tam aksine “Ya Rabbi, dönüşüm sanadır. Sen benden razı oluncaya kadar tövbe ya Rabbi” diyerek en dar ve zor anlarda bile tövbenin gerektiğini öğretmiştir. Yüce Allah onu en zor imtihanla sınadığında bile tövbeye sığınmıştır.
Hâlinden dolayı şikâyet etmemiş, “Ya Rabbi, üzerimdeki bu belayı kaldır” dememiştir. “Sana tövbe ediyorum ya Rabbi” demiştir.
Neden bu hâldeyken bile tövbe etmeyi yeğledi? Aslında anlattığı şuydu: İsyan edenlerin, bana taş atanların zulmünden, aymazlığından, sana isyanından dolayı tövbe ya Rabbi. Hz. Peygamber (SAV) gibi, sadece günahlarımızdan dolayı değil, çevrenin günah ve isyanlarından dolayı da tövbe etmeliyiz. Cahillerin cehaletinden dolayı da Allah’a tövbe etmeliyiz. Cefa edenlerin zulmünden dolayı da tövbe etmeliyiz.

KURAN’LA BULUŞALIM
Üç aylarda Kuran-ı Kerim’in mealini, eğer fırsat bulursak tefsirini okuyalım. Her ayeti düşünerek bu ayetlerin kâinata sunduğu mesajı fark ederek ve hatta notlar alarak okuyalım. Ömrümüz tükenmeden, imkânımız kaybolmadan yüce Rabb’imizin evrene gönderdiği son vahiyle kucaklaşalım. Bizim dilimizle, bizim kavramlarımızla konuşan Rabb’imizin ne istediğini hatırlama imkânı bulalım.
Namazla köprü kuralım. Namaz kılma noktasında eksikliğimiz varsa bu hususta kendimizi zorlayalım. Hakkıyla kılınmış olan namaz yüce Rabb’imizin bize en büyük mükâfatıdır. Çünkü Müslüman’ın miracı sayılan bu ibadette yüce Allah’la bire bir konuşma imkânı buluyoruz. Namaz o açıdan bir anlamda nefsi ıslah sayılmıştır. Riyasız, gösterişsiz bir namazı, yüce Allah’ın ziyaretine gidiş, O’nun davetine cevap vermek olarak algılayalım.

DUALAR EDİNELİM
Kendimize, yapımıza, ihtiyacımıza en uygun dualar edinelim. Hatta küçük bir deftere ihtiyacımız olan duaları yazalım ve gün boyu bunları birer kez okuyalım. Dua rahatlamak için, derdimizi, sırrımızı içimizden veya yüksek perdeden Rabbimize arz etmek için en yüce yoldur.

ALLAH’I ZİKREDELİM
Esma’ül Hüsna dediğimiz o güzel isimleri her gün bir defa okumak ne kadar faydalı olur. Ey Rahman, Ey Rahim, Ey Şafi; ey esirgeyen, ey bağışlayan, ey şifa veren diyerek.

BÜYÜKLERİ ZİYARET
Çoğumuz büyük şehirde yaşıyoruz. Büyüklerimizin bir kısmı ise köylerde. Memleketimizde yaşıyorlar. Üç aylar bir vesile olsun da onların ellerini öpmeye, dualarını almaya gidelim. Vefat etmişlerin mezarını ziyaret edelim bu günler vesilesiyle.

FAKİRLERİ HATIRLAYALIM
Tatildeyiz. İzin günlerindeyiz. Böyle günlerde dinlenmek için para harcıyoruz. Taze meyvelerin, güzel ürünlerin TV reklamlarında, manavlarda bolca sergilendiği günlerdeyiz. Bu günlerde bunları alamayan birçok aile, bunlardan tadamayan birçok çocuk var. Bunları düşünüp alacaklarımızdan birer kilo fazla alıp nimetin kefaretini vermeliyiz. Çevreye bahar gelmeden bizim evlerimize bahar gelmişse pek kıymeti olmaz.

ORUÇ TUTALIM
Hz. Peygamber (SAV) recep ayında bolca oruç tutarmış. Kazaya kalmış oruçlarımız varsa bu güzel günlerde kaza niyetiyle oruç tutalım. Yoksa nafile niyetiyle nefsimizi zorlayalım. Tabii ki sağlığı buna imkân verenler için bu sözlerim.
Hz. Peygamber (SAV) toprakta oynayan çocuklarını üstleri kirlenmesin diye azarlayan anneleri gördüğünde şöyle buyurmuştur. “Anneler çocukların oyununu bozmayın. Toprak çocukların baharıdır. Bırakın bahardan nasiplensinler.” Evet, üç aylar da biz büyüklerin baharıdır. Gelin bahardan nasibimizi alalım.

***

MÜNAFIK KİMDİR?
Büyük tabiin âlimlerinden İbn Müleyke der ki: Ben Hz. Peygamber’in sahabesinden 30 kişiyi gördüm. Her biri münafık olmaktan korkuyordu. İman ve amellerin Allah katında kabulünden endişe duyuyorlardı. Bu, ne kadar sarsıcı bir sözdür. Hz. Peygamber’e en yakın olanlar münafık olmaktan endişe ediyorlar. Bizler ise cennetin anahtarını elimizde görüyoruz. Herkesi günahkâr sayıyoruz. Kendimizi ise Hz. Peygamber’in komşuluğuna layık görüyoruz. Az bilgimizle de kendimizi şeyhülislamlardan daha yetkili görüyoruz. Bu dediklerimi test etmek için internet sitelerinde yayınlanmış olan dini bir haberden sonraki yorumlara bakmamız yeterlidir. Aramızda icazetsiz ne kadar çok müftü olduğunu görebiliriz. “Cahil cesur olur” sözünün boşa söylenmediğini gösteriyor bu göstergeler.
Bilinir ki, Hz. Huzeyfe (RA), Sevgili Peygamberimizin bazı özel bilgileri kulağına fısıldadığı özel bir sahabedir. Peygamberimiz (SAV) cemaatinde bulunan gizli münafıkların listesini Hz. Huzeyfe’ye vermişti. Bu listeden kimsenin bilgisi yoktu. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali gibi en yakınlar bile bu bilgilerden habersizdi. Hz. Ömer, bir gün sordu Hz. Huzeyfe’ye: “Allah adına söyler misin? Peygamberimiz beni de münafıklardan saydı mı?” Hz. Ömer gibi zirve isim, amellerinin nifaka bulaşmasından endişe edecek kadar işi ciddiye alıyor. İslam’ın öngördüğü “havf ve reca”, yani “korku ve ümit arasında” olmak budur işte. Cehennem anıldığında kendini en önde görmek, cennet anıldığında ise kendini en geride saymak duygusu.

ALLAH’A SIĞINALIM
Büyük sahabe Ebu Derda, namazdan sonra “Allah’ım, münafık olmaktan sana sığınırım” diyor. Bunu duyan biri soruyor: “Ey Resulullah dostu, senin nifakla ne ilgin olabilir ki!” Derda, soru sahibine şöyle cevap verir: “Sakın amellerinden emin olma. Allah’a yemin ederim ki, kişi bir saat içinde fitneye uğrar ve bir anda dininden olabilir.”
Peki, sahabenin korktuğu münafıklık nedir? Münafıklığın iki anlamı vardır: İtikat, iman açısından münafık olan; kalbinden, içinden Müslüman olmamasına rağmen dışarıya Müslüman gibi görünendir. Müslüman bir insanın bu kategoriyle işi olmaz. Amelde münafık ise, ibadetine, iyilikseverliğine, Allah’a yönelişine riya, gösteriş, ikiyüzlülük ve kibir karıştıran kişi demektir. Müslüman kişiyi ürkütmesi gereken işte bu münafıklıktır. Günümüzde iki tür münafıklıktan da Allah’a sığınmalıyız.
Münafıklığı Hz. Peygamber şöyle özetliyor: “Dört özellik kimde bulunursa tam katışıksız münafıktır: Kendisine emanet verildiği zaman ihanet eder, konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, birine düşman olduğunda ilkesiz davranır.”

İNANÇ VE AMEL MÜNAFIKLARININ ÖZELLİKLERİ
Münafık kötülüğü emreder ve iyiliğe engel olur (Tevbe, 67).
Münafık insanların namuslarını lekelemekten uzak durmaz (Nur, 11).
Münafık ikiyüzlüdür. İki dillidir. İki kalplidir (Bakara, 14).
Münafık yalan söyler. Yalan yeminlerde bulunur (Münafikun, 1).
Münafık ahdi bozar. Sözünde durmaz. Tuzak kurar ama kurduğu o tuzağa kendi düşer (Tevbe, 75).
Münafık namaz kıldığında gösteriş yapar. Allah’ı az zikreder. (Nisa, 142).
Münafık kibir sahibidir. Bağışlanma dilemekten bile uzak durur (Münafikun, 5).
Münafık kalbinde olmayanı diliyle söyler. Dilinde olanı ise kalbine yerleştiremez (Fetih, 11).
Münafık şeytanın oyununa gelir ve Allah’ın bağışlayacağı ile kendini avundurur. Daha zamanım var diye kendini kandırır (Hadid, 13).
İnanıyorum ki, şu anda bu şartları okuyan hiçbir kardeşimizde bu hastalıklar yoktur. Çünkü bu hastalıklar kişiyi amelde münafıklıktan imanda münafıklığa doğru hızla sürükler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu