YAZARLAR

TİMUR SIRT / Türkiye’nin dijital omurgası veri merkezleri ile güçleniyor

Türk Telekom, dijital dönüşümün en kritik altyapısı olan veri merkezleri alanındaki yatırımlarını stratejik bir öncelik olarak konumlandırıyor ve “veri egemenliği” vizyonunu Türkiye’nin dijital gücüne dönüştürmeyi hedefliyor

Türk Telekom omurgasında yatırımlar devam ederken İstanbul (Esenyurt, Gayrettepe) ve Ankara (Ümitköy) olmak üzere ülke genelinde toplam üç ana veri merkezinde faaliyet gösteriyor. Bu merkezlerde sunulan hizmetler arasında sanal sunucu, depolama, barındırma, bulut çözümleri ve 7/24 teknik destek yer alıyor. Uluslararası standartlarda sertifikasyonlara sahip altyapı, ağ erişimi, enerji yedekliliği ve iklim kontrol sistemleri sayesinde kesintisiz hizmet sağlanıyor. Türk Telekom, veri merkezlerinde sürdürülebilir teknolojilere yönelerek enerji verimliliğini artıran çözümleri hayata geçiriyor. Örneğin, sıvı soğutma (immersion cooling) gibi çevre dostu sistemlerle enerji tüketimi ve maliyetleri optimize etmeye çalışıyor. Bu adım, dijital altyapı ile çevresel sürdürülebilirlik hedeflerini dengeleme çabasının somut bir parçası.

YATIRIMLAR ANKARA’DA GENİŞLİYOR
Önümüzdeki dönemde Türk Telekom’un veri merkezi yatırımlarının kapsamını genişletme hedefi var. Şirket, Ankara’da yeni bir veri merkezi geliştirme planları çerçevesinde Rönesans Holding ile stratejik iş birlikleri kurma sürecinde. Bu girişim, şirketin altyapısını büyütürken dijital dönüşüm liderliğini pekiştirmeyi amaçlıyor. Ayrıca Türk Telekom’un genel stratejisinde uzun vadeli teknoloji altyapısı yatırımları yer alıyor; bu kapsamda veri merkezi ve bulut hizmetlerini dijital ekonominin çekirdeği haline getirecek daha geniş yatırım planları oluşturuluyor. Uzmanlara göre, yapay zeka, büyük veri ve bulut uygulamalarının yaygınlaşmasıyla veri merkezi talebi her geçen yıl artacak. Bu bağlamda Türk Telekom, Türkiye’nin dijital egemenliğini güçlendirirken yerli inovasyonlara yatırımını artırmayı sürdürecek.

VERİ MERKEZLERİNDE KÜRESEL BÜYÜMENİN MOTORU YAPAY ZEKÂ
2025’te veri merkezi devralma, birleşme ve finansman anlaşmalarının toplam değeri neredeyse 61 milyar dolar seviyesine ulaşarak tarihin en yüksek seviyesine çıktı. Bu artış, özellikle yapay zekâ altyapı taleplerinin yoğunlaşmasıyla ilişkili. Büyük teknoloji şirketlerinin yeni veri merkezi inşa etme projeleri de son dönemde öne çıkıyor; örneğin Avrupa’da Amsterdam’da yaklaşık 1 milyar euro yatırım planı yapılmış durumda. Bazı analitik raporlara göre 2030’a kadar küresel veri merkezi altyapı ve ekipman harcamalarının 1 trilyon doları aşması bekleniyor. Küresel veri merkezi kapasitesi her yıl ortalama yüzde 15 büyüme ile ilerliyor. Bu artışın ana motoru, yapay zekâ, büyük veri ve bulut uygulama taleplerinin hızlı yükselişi. Özellikle Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya-Pasifik bölgelerinde kapasite ve fiyat baskısı devam ediyor. Veri merkezleri küresel elektrik tüketiminin önemli bir parçası haline gelirken, yeni nesil soğutma ve enerji verimliliği çözümleri sektörde öncelikli hale geliyor. Küresel veri merkezi yatırımları teknoloji devlerinin yapay zekâ, bulut ve büyük veri stratejilerine bağlı olarak hızla büyüyor ve 2025–2030 arasında daha da yoğunlaşması bekleniyor. Türkiye’de veri merkezi yatırımları, dijitalleşme, yapay zekâ, bulut hizmetleri ve veri egemenliği politikalarıyla paralel şekilde artışını sürdürüyor.

***

TRUMP’IN TİCARET ATAĞINA KARŞI DİJİTAL SAVAŞ ODASI
Yapay zekâ ticaret savaşlarını kaba kuvvetten veri temelli manevraya dönüştürdü. Bu yüzden bugün yaşananlar bir “ticaret savaşı” değil, veri, yazılım ve algoritmalarla yönetilen ekonomik stres testi

Otomotivden elektroniğe, perakendeden enerjiye her alanda pandemi döneminde Çin bağımlılığı testleri ABD ve Batı ülkelerinin gözünü açtı. Pandemi dönemi boyunca ortaya çıkan tedarik zinciri yangınları tüm bağımlılık haritalarını ortaya koydu. Trump’ın ilk döneminde Çinli teknoloji şirketleri için başlayan yasaklar, pandemi sonrası ikinci dönemde dijital savaş odası gibi veri üzerinden tarifelerle ticaret savaşına dönüştü.

ÇİN BAĞIMLILIĞI İLE YÜZLEŞME
Pandemi, batı ülkelerinin kurduğu ekosisteminin kırılganlığını gösterdi. Algoritmalarla simüle edilen, veriyle yönlendirilen, politik olarak oynanan bir ekonomik stres testi oldu. E-ticaret ve online yaşam bu kırılganlığı ölçülebilir ve simüle edilebilir hale getirdi. Yapay zekâ ise ticaret savaşlarını kaba kuvvetten veri temelli manevraya dönüştürdü. Bu yüzden bugün yaşananlar bir “ticaret savaşı” değil, veri, yazılım ve algoritmalarla yönetilen bir ekonomik stres testi.

ÖĞRETİCİ BİR FIRSAT SUNDU
Pandemi döneminde yaşanan tedarik zinciri çöküşü, yalnızca lojistik bir kriz değil; küresel ekonomik düzenin kırılganlıklarını açığa çıkaran bir stres testi oldu. ABD ve Batı ülkeleri açısından bu dönem, yıllardır görmezden gelinen Çin bağımlılığıyla yüzleşmek için acı ama öğretici bir fırsat yarattı. Bugün yaşanan ticari ve tarife savaşları ise, o dönemde yaşananların bir “ön izleme” olduğu gerçeğini daha net biçimde ortaya koyuyor. Pandemi, yaklaşan büyük ticari kavganın küçük ama sarsıcı bir demosu gibiydi. Bu süreç yalnızca Batı’ya değil, Çin’e de ayna tuttu. Batı, ucuz üretim ve ölçek avantajı uğruna stratejik sektörlerde kontrolü ne kadar kaybettiğini fark ederken; Çin de küresel pazarlara erişimin ve teknoloji transferinin ne kadar hayati olduğunu gördü.

İKİ TARAFLI GÖZLER AÇILDI
Karşılıklı bağımlılık, her iki taraf için de bir güç olduğu kadar ciddi bir zafiyet alanına dönüştü. Bugün atılan her tarife adımı, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir mesaj taşıyor. Pandemi, sistemin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi; ticari ve teknolojik savaşlar ise bu kırılganlığın artık stratejik kararlara dönüştüğünü ilan ediyor. Yazılım ve yapay zekanın dahil olduğu bu yeni mücadelede kazananlar, yalnızca üretim kapasitesi olanlar değil; aynı zamanda ekosistem kurabilenler, standartları belirleyenler ve veriyi yönetenler olacak. Ancak bu yeni ticari savaşı, önceki dönemlerden farklı olarak yalnızca çelik, otomobil ya da yarı iletkenler üzerinden yürümüyor. Yazılım ve yapay zeka, bu mücadelenin merkezine yerleşmiş durumda. Artık rekabet, “nerede üretiyoruz?” sorusundan çok, “kimin algoritması daha zeki, kimin verisi daha büyük, kimin ekosistemi daha kapalı ya da daha baskın?” sorularına dayanıyor. Yapay zeka modelleri, bulut altyapıları, çip tasarımları ve yazılım platformları; klasik ticaret savaşlarının ötesinde, dijital egemenlik alanları haline geliyor.

TEKNOLOJİ DEVLERİNİN GÖRÜNMEZ ROLÜ
Pandemi döneminde çöken tedarik zincirleri, bugün yaşanan ticaret ve tarife savaşlarının altyapısını hazırladı. Ancak bu kez sahnede yalnızca devletler yok. McKinsey, BCG, Deloitte gibi danışmanlık devleri ile Microsoft, Google, Amazon, Palantir, Oracle ve IBM gibi veri altyapı oyuncuları, tarifelerin etkisinin daha ilan edilmeden önce simüle edilmesinde kritik rol oynuyor. Danışmanlık şirketleri, otomotivden elektroniğe kadar sektör sektör Çin bağımlılığını haritalandırırken; “tarife konursa ne olur?” sorusuna zincirleme etki analizleriyle yanıt üretiyor. Palantir gibi şirketler ticari veriyi ulusal güvenlik perspektifiyle birleştirirken; Oracle ve IBM uzun yıllara yayılan devlet verilerinin sürekliliğini sağlıyor.

***

DÖNGÜSEL EKONOMİYE 1 MİLYON TL’LİK FİNANSMAN
AgeSA, küresel ölçekte yükselişte olan sağlık teknolojileri ve sürdürülebilir üretim modellerini desteklemek adına önemli bir adım attı. Şirket, İTÜ Çekirdek Big Bang Startup Challenge sahnesinde iki girişime toplam 1 milyon TL hibe desteği sağladı. İnovasyon ve dijital dönüşüm stratejileri doğrultusunda girişimcilik ekosistemindeki etkinliğini artıran AgeSA, 2019 yılından bu yana “Altın Paydaş” olarak desteklediği İTÜ Çekirdek Kuluçka Merkezi iş birliğiyle düzenlenen Big Bang Startup Challenge 2025 etkinliğinde geleceğin teknolojilerine yatırım yaptı. Etkinlik kapsamında Bloocell Sağlık Teknolojileri ve Biges Kompozit girişimleri, AgeSA’dan toplamda 1 milyon TL’lik hibe desteği almaya hak kazandı.

YAPAY DOKU ÜRETİMİ
Bloocell Sağlık Teknolojileri, kişiye özel üretilebilen ve biyobozunur yapısı sayesinde doğal yenilenmeyi destekleyen yapay doku teknolojileri geliştiriyor. Küresel verilere bakıldığında, Bloocell gibi girişimlerin faaliyet gösterdiği doku mühendisliği ve rejeneratif tıp pazarının, yaşlanan dünya nüfusu ve kronik hastalıkların artışı nedeniyle önümüzdeki yıllarda on milyarlarca dolarlık bir hacme ulaşması bekleniyor. Sigorta sektörü için bu tür teknolojiler, tedavi süreçlerini kısaltması ve yaşam kalitesini artırması bakımından “önleyici sağlık ve risk yönetimi” alanında kritik bir yatırım fırsatı olarak görülüyor.

DÖNGÜSEL EKONOMİ HAMLESİ
Biges Kompozit ise tekstil atıklarını ileri dönüşüm yöntemiyle yüksek performanslı kompozit malzemelere ve akustik panellere dönüştürüyor. Dünya genelinde şirketlerin karbon ayak izini azaltma baskısı altında olduğu bu dönemde, döngüsel ekonomi modellerinin 2030 yılına kadar trilyonlarca dolarlık bir ekonomik fırsat yaratacağı öngörülüyor.

***

AKILLI TARIM VE ENERJİDE TASARRUF
İklim değişikliği ve kaynak kıtlığıyla mücadelede tarım sektörü dijitalleşmeye yöneliyor. Alarko Tarım Grubu bünyesindeki Alsera tarafından geliştirilen ve Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan “Kaynak Verimliliği ve Yapay Zekâ Destekli Akıllı Sera Yönetim Sistemleri Projesi”, Sürdürülebilir Gıda Ödülleri’nde “Gıdada Dijitalleşme ve Yapay Zeka” kategorisinde ödüle layık görüldü.

VERİLERLE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Geleneksel tarımda su ve gübrenin yanlış zamanda veya yanlış miktarda kullanılması, üretimde yüzde 50 ila yüzde 80 arasında kayba neden olabiliyor. Alarko Tarım’ın geliştirdiği modelde ise Yapay Zeka (AI), Nesnelerin İnterneti (IoT) ve su geri kazanım teknolojileri entegre bir şekilde çalışıyor. Sera içi koşulların 7/24 izlendiği sistemde, su ve gübreleme süreçleri anlık verilerle optimize ediliyor. Bu sayede insan hatasına bağlı üretim kayıpları en aza indirilirken, üretim standartları yapay zeka öğrenmesiyle sürekli korunuyor ve geliştiriliyor.

YÜZDE 72 TASARRUF SAĞLIYOR
Proje kapsamında elde edilen veriler, akıllı tarımın çevresel etkisini somut bir şekilde ortaya koyuyor. Toplam su ve enerji tüketiminde yüzde 72’ye varan tasarruf sağlanıyor. Gübre kullanımında yüzde 30 oranında azalma kaydedildi. Bitkilerin drenaj suyunun yüzde 98’i geri kazanılırken, kurulan 4 bin ton kapasiteli yağmur suyu depolama sistemi var. Alsera, yöntemiyle ürettiği kalıntısız ürünleri, 33 ülkeye ihraç ediyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu