HAŞMET BABAOĞLU / Küçük (!) dertler sade insanlar ve dünya hali


Dünya öyle, dünya böyle…
Hele bazı tv’ler var, dört gündür Japonya’yı Çin’e saldırtıyorlar.
Gülünç! Sanki öyle bir Japonya varmış gibi…
Oysa ABD izin vermese, sahil güvenlik botu bile dolaştıramaz Japonya…
***
Neyse yahu!
Boşverelim dünyayı bir süre…
Biz “küçük” insanlar da varız…
İçlerimiz dünya kadar büyük, yaşadıklarımız dünyanınki kadar çalkantılı…
Yine de yuvarlanıp gidiyoruz…
Diyecektim de…
Yuvarlansak bir neşesi olurdu; o kadar azaldı ki neşe, durmadan eğlence arıyoruz.
Malum, neşe gidince, en yorucusundan eğlence gelir.
***
Geçen gün iki küçük çocuğunu her sabah okula bırakıp öğleden sonra yine gidip okul kapısından alan bir anneyle konuşuyoruz…
“Çıkışlarını hep endişeyle bekliyorum” diyor.
“Üst sınıflardaki çocuklar çeteleşmiş benimkilerin sınıfını tehdit ediyormuş; sürekli kavga var; akran zorbalığından geçilmiyor.”
“Yahu, ne çok duymaya başladım bunu” diye cevaplıyorum, şaşkınlığımı belli ederek.
Tam gözümün içine bakıyor genç anne, muhtemel tepkimden şüphelenircesine…
“Babaları böyle, çocukları nasıl olsun!”
***
Yine geçen gün…
Benim balları da aldım, çok sevdiğimiz salaş balıkçıda hamsi falan atıştıracağız hesapta…
Fakat o ne?
Yollar kilit.
Ballar arka koltukta uykuya daldılar; rüyalarında “besleniyorlar” artık…
Biz yine iyiyiz.
Yanı başımda belediye otobüsü var, onlar ne yapsın! Utancımdan çaktırmadan bakıyorum; genci yaşlısı ayakta sallanır halde trafiğin açılmasını bekliyorlar.
Bu kentte artık sadece trafik değil, hiçbir iş yürümüyor. (Evet, kent diyorum, şehir denecek nesi kaldı?)
***
Aklıma bir tanıdık geliyor…
Trafik tıkanıklığı yüzünden bir türlü dönemeyince ortalık yerde hüngür hüngür ağlamaya başlamış koskoca adam…
Eşi ve çocukları bu haline üzülmüşler; acile götürüp yatıştırıcılarla sakinleştirmişler adamcağızı…
***
Bir akrabam da asgari ücretin 40 bin lira olmasını bekliyor.
“Ne diyorsun?” diye sordu, sustum, bu sefer de kızdı bana…
Tam o sırada “Çin, Japonya’ya gözdağı verdi” yazısı geçiyordu ekranda.
***
NOT DEFTERİ
İnsan olmak yorucu bir iş. Çünkü bir varoluş biçimi olmaktan çıktı. Bir uğraş, bir proje oldu. Bir yarış hâlini aldı. (Bir METİN MÜNİR yazısından defterime aktarmışım)



