YAZARLAR

ÖZER KÖSEOĞLU / İstanbul’un Kaybolan Geleceği

Bir şehri yönetmek, tarih ve coğrafyanın size bıraktığı emanete sahip çıkmaktır. İstanbul gibi bir metropolde ise bu emanet, yalnızca bugünün değil, geleceğin de sorumluluğudur. Tarih, kültür, doğa, turizm, ekonomi ve daha nicesi…İstanbul tüm güzellikleriyle dünyanın en önemli metropollerinden birisi. Bu güzel şehri ihya ve inşa etmek İstanbul’a hizmet eden herkesin görevi, ama yasal olarak bu görevin tevdi edildiği adres belediyeler.

Türkiye‘de büyükşehirlerin yönetiminde büyükşehir belediyeleri ve ilçe belediyeleri arasında yasal olarak kapsamlı bir yetki ve görev paylaşımı bulunur. Büyükşehir belediyelerinin katı atık yönetim planlaması, ulaşım planlaması, çevre düzeni planı, su ve kanalizasyon yönetimi, kentsel dönüşüm gibi makro ölçekli planlama faaliyetlerini yerine getirmesi beklenir. Ayrıca terminal, otopark, hal ve hayvan barınaklarından müze, kütüphane, spor tesisleri ve hayvanat bahçelerine kadar yüksek bütçe gerektiren mahalli müşterek nitelikli kamu hizmeti yatırımlarını (bina, proje, tesis gibi) yapmak veya yaptırma görevi de büyükşehir belediyelerine tevdi edilmiş. Yol, meydan, cadde ve bulvar gibi ana ulaşım altyapı yatırımlarından tarım ve hayvancılıkla ilgili her türlü faaliyete kadar oldukça geniş bir yelpazede büyükşehir belediyelerine yasal sorumluluk bırakılmış.

Peki ilçe belediyelerinin rolü nedir? Onlardan da mahalli müşterek nitelikteki belediyecilik hizmetlerini ilçe ölçeğinde yerine getirmesi bekleniyor. Denilebilir ki, büyükşehir ve ilçe belediyelerine mahalli müşterek nitelikli kamu hizmetlerini planlama ve yürütme konusunda geniş bir yetki ve sorumluluk alanı tanımlanmıştır. Elbette büyükşehir belediyelerinden daha büyük ölçekli, il düzeyinde etkisi olan ve yüksek bütçeli planlama ve yatırım hizmetlerini yürütmesi beklenirken, ilçe belediyelerinden klasik belediyecilik faaliyetlerini yerine getirmesi bekleniyor. Tabi belediye bütçeleri de ona göre paylaştırılıyor. Büyükşehir belediyeleri yüzölçümü ve nüfusuna göre değişmekle birlikte, her yıl ciddi bir bütçeye de sahip oluyor.

Bu noktadan İstanbul’un belediyecilik performansına bakalım. İstanbul büyükşehir belediyesi başkanlığı son iki seçim döneminde Cumhuriyet Halk Partisi‘nin adayı Ekrem İmamoğlu tarafından yönetiliyor. Oldukça çalkantılı geçen bu iki dönemin sonunda, İBB başkanı İmamoğlu’nun yanında 10’un üzerinde CHP ilçe belediye başkanı hakkında yolsuzluk, rüşvet, nitelikli dolandırıcılık ve en önemlisi de organize suç örgütü üyeliği gibi iddialar nedeniyle yargı süreci başlatıldı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, 26 CHP’li ilçe belediye başkanından 11’i yargılanmaktadır. Yani kamuoyunda farklı mecralarda zaman zaman dile getirildiği toplu yargılama gibi bir durumunun olmadığını, tanık ifadeleri ve somut deliller üzerinden yargılama süreçlerinin devam ettiğinin de altını çizmek lazım.

İkinci olarak, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) son dönem performansına, icraat ve hizmetlerine bakmak lazım. Çünkü birçok bakanlıktan ve merkezi idare kurumundan daha büyük bütçeye bir yerel yönetim kuruluşunun öncelikle yasal olarak verilen görevleri yerine getirmesi, yerel halkın istek ve beklentilerine uygun olarak yerel ortak nitelikli hizmetleri ve yatırımları yapması beklenir. Dahası üzerinde konuştuğumuz şehir, dünyanın göz bebeği konumunda, dünyada sayılı metropollerden biridir. Tarihi ve kültürel öneminin yanında, Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan bir metropol. İBB’nin hizmet performansı sadece İstanbul’da yaşayanları değil, şehrin ekonomik, kültürel, sportif ve ticari ağı ile doğrudan bağlantılı milyonlarca kişiyi ilgilendiriyor.

İBB’nin hizmet performansını açık kaynaklı birkaç rapordan yola çıkarak değerlendirebiliriz. İlk olarak, İBB internet sayfasında da yayımlanan 2022 ve 2024 yılı faaliyet raporları, büyükşehir belediye hizmetlerinin dağılımını ve yatırımlardaki değişimi anlamada bize yardımcı olacaktır. Hizmet alanlarına göre bina, tesis gibi yatırımlar açısından bakıldığında kent lokantaları, kütüphaneler, istihdam ofisleri ve girişimcilik merkezleri, müzeler ve çocuk etkinlik merkezlerinin sayısında artış görünüyor. Bu hizmetlerde kapasite artarken engelli merkezleri, yaşlı bakım merkezleri, rehabilitasyon merkezlerinin sayısında ciddi azalmalar göze çarpıyor. Üstelik, kentsel dönüşümün bu kadar gündemde olduğu bir dönemde 2024 yılı faaliyet raporunda kentsel dönüşüm ofis sayısının düştüğü görülüyor. Çevre, iklim uyumu ve katı atık yönetimi gibi kritik alanlarda ise ek yatırım görünmüyor.

İBB’nin “300 günde 300 proje” internet sayfası incelendiğinde de benzer bir tablo karşımıza çıkıyor. Kreş ve kent lokantası gibi projeler öne çıkarken; atık ayrıştırma tesisleri, düzenli depolama alanları, akıllı şehir düzenlemeleri, kırsal kalkınma, tarım ve hayvancılık, afet yönetimi, deprem risk azaltımı, KOBİ desteği ve kooperatifçilik gibi hızlı çözüm bekleyen birçok sorun alanında proje sayısının sınırlı kalması ise düşündürücü…

Özet olarak, İBB’nin yüksek maliyetli ve uzun vadeli metropol yatırımlarına (özellikle ulaşım, kentsel dönüşüm, sosyal konut, atık yönetimi, iklim uyumu, ticaret ve lojistik, bütünleşik trafik yönetimi ve akıllı şehir uygulamaları gibi) bütçe içinde sınırlı pay ayırırken, nispeten düşük birim maliyetli, ilçe belediyelerince de yürütülebilecek nitelikteki sosyal ve kültürel hizmetleri (kreş, kent lokantası, müze, kütüphane, gençlik ve kadın merkezleri) hızlı biçimde yaygınlaştırdığı görülüyor. Bu durum, deprem riski, gıda ve barınma sorunları gibi ivedi ve yapısal sorunlar karşısında siyaseten “parlatılabilir”, göz boyayıcı hizmetlere ağırlık verildiği eleştirilerini haklı çıkarıyor. İBB’nin vitrininde öne çıkan projeler ile hukuken üstlenmesi gereken görev yelpazesi arasında büyük bir boşluk ortaya çıkıyor.

Hizmet tercihlerindeki farklılaşma, mahalli müşterek niteliği olan hizmet ve yatırımların daha yüksek maliyetle merkezi hükümet tarafından üstlenilmesi sonucunu doğuruyor. Örneğin, İBB’nin bütçesinde çok az yer ayırdığı sosyal konut üretimi, afet azaltımı ve kentsel dönüşüm yatırımlarını Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından geliştirilen projelerle kapatılmaya çalışılıyor. Öte yandan tamamlanamayan metro projelerini ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı devralıyor.

İBB’nin uzun vadeli stratejik ve yapısal yatırımları gerçekleştirememesi Türkiye’de gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 30’dan fazlasını tek başına üreten İstanbul’un yerel düzeyde yatırım üretme kapasitesinin daralmasına, yatırım maliyetlerindeki artışın yanında hizmetlerin tamamlanma sürelerinin uzamasına neden oluyor. Bunun yanında, deprem riski karşısında kentsel dönüşümün gecikmesine, kira sorunu ve konuta erişebilirlik problemlerinin her geçen gün büyümesine neden oluyor.

İBB’nin düşük hizmet performansı sadece bugünün sorunlarını büyütmüyor; İstanbul’un geleceğini ipotek altına alıyor. Hane halkından sivil topluma, iş dünyasından kırılgan toplumsal gruplara kadar yatırımlardaki gecikmelerin faturasını hep beraber ödemek zorunda kalıyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi örneği bize bir kez daha gösteriyor ki; bir şehri geleceğe taşıyan şey algı yönetimi ve vitrin projeler değil; temiz, şeffaf, yolsuzluktan uzak, eser ve hizmet üreten, hemşehrisini gerçekten önceleyen sorumlu bir belediyecilik anlayışıdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu