YAZARLAR

BERCAN TUTAR / Amerika ile Çin boşanabilir mi?

Çin Halk Cumhuriyeti‘nin kurucusu Mao Zedong’dan sonra iktidarı devralan Çin Komünist Partisi lideri ve siyasi teorisyen Deng Şiaoping’in “1989’da ABDSSCB arasındaki soğuk savaş sona erdi fakat ABD-Çin soğuk savaşı çoktan başladı” yönündeki öngörüsü doğru çıktı. Nitekim ABD, SSCB‘nin yıkılmasından sonra Çin’e karşı devreye soktuğu örtü soğuk savaşı 2009 yılında resmen ilan etmek zorunda kaldı.
Barack Obama’nın 2009’da startını verdiği ‘Pivot Asia/Asya’da oyun kurmak’ ya da ‘Asya Ekseni’ denilen stratejisi çerçevesinde ABD değişen başkanlara ve farklı partilere rağmen aynı Çin politikasını izledi.
Dolayısıyla 2009’dan bu yana Obama, Donald Trump ve Joe Biden gibi üç farklı ABD Başkanı da Çin’i en önemli rakip olarak tanımladı. Zira bu bir devlet politikasıydı.
Aksi halde ABD gibi kutuplaşmanın derin olduğu bir ülkede Çin karşıtı politikaların iki partiden de yoğun destek görmesi hayli zorlaşırdı.

***

Bu açıdan bakınca ABD’nin Çin ile rekabet ederek kendini dönüştürdüğünü de görüyoruz. ABD önceleri Çin ile mücadelesini diktatörlükle demokrasinin savaşı diye lanse etti.
“İnsan hakları, serbest ticaret, neoliberal evrensel normlar, kurallara dayalı uluslararası düzen ve özgür dünya” söyleminin savunuculuğunu yapıyordu.
İkinci döneminde Trump bu ideolojik gerekçeleri yıkarak Çin ile savaşın değerlere değil jeo-ekonomik çıkarlara endeksli olduğunun altını çizdi.
Zira temelleri II. Dünya Savaşı’ndan sonra Asya-Pasifik dengesi bağlamında atılan ve Kissinger ile Nixon tarafından 1979’da daha da perçinlenen ilişkide her iki taraf da birçok kazanım elde etti. SSCB’nin yıkılmasıyla 1994’ten sonra bu birliktelik karşılıklı olarak daha fazla zenginlik üretti.
SSCB’yi yıkarak denklemden çıkaran ABD’nin yeni hedefi artık Çin’i küresel liberal sisteme entegre ederek dönüştürüp evcilleştirmekti.
Ne var ki bu proje Şi Cinping’in 2012’de iktidara gelmesiyle ağır darbe aldı. Çin’in Batılı liberal değerlerce işgal edilen mevzilerini yeniden ideolojik temizlikten geçirip tahkim eden Şi, ülkesini Asya‘da ve dünyada ABD liderliğindeki düzene meydan okuyacak kadar zengin, güçlü ve kendine güvenen bir aktöre dönüştürdü.
Çünkü tarihsel, kültürel, ideolojik ve iktisadi refleksleri Çin’in ABD tarafından sınırları çizilen bir ilişkiyi artık daha fazla sürdürmesine olanak tanımıyordu.

***

Ejderhanın uyanışı ABD’nin bütün emperyal planlarını altüst etti.
Ve geldiğimiz aşamada yeni soğuk savaş ABD’nin tek kutuplu hegemonyasının en büyük stratejik dayanaklarından olan küreselleşme ideolojisinin de sonunu getirdi.
Artık tek dünya yok farklı kutuplar ve farklı dünyalar var. Ne var ki bütün bu küresel ve kültürel ayrışmaya rağmen Çin ve ABD arasındaki mücadele jeopolitik olmaktan çok hâlâ tekno- ekonomik bir mahiyete sahip.
Çin’in en büyük kozu tedarik zincirlerindeki egemenliği, geniş pazarı, dünya çapındaki üretim gücü ve devlet destekli ticari uygulamaları.
ABD ise ekonomik rekabet yerine tarifeler, ihracat kontrolleri ve diğer iktisadi ve finansal silahlarıyla karşılık veriyor. Fakat karşılıklı kırılganlık ve bağımlılık bu savaşın daha da derinleşmesini önlüyor.
Bu nedenle stratejik rasyonalite her iki aktöre de bir uzlaşıya varmayı dayatacaktır. Zira büyük güç mücadeleleri en etkili ittifak kurma yöntemidir.
Tıpkı ABD ve Rusya’nın anlaşmasıyla biten Ukrayna’daki savaş gibi yeni ekonomik mücadele de en nihayetinde Çin ve ABD’nin küresel uzlaşısı ile sonuçlanacaktır.
Unutmayalım ki küresel güçlerin ilişkisi Katolik nikâhı gibidir. Sorunlar yaşansa da boşanma olmaz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu