YAZARLAR

NEBİ MİŞ / Varoluşsal tehdit

Dünya, yapay zekâ, iklim krizi, göç dalgaları gibi konuların yanında yaşlanan nüfus sorununa da nasıl çözüm üreteceğini tartışıyor. Ülkeler için yaşlanan nüfus, yalnızca bir sosyal güvenlik ve sağlık sistemi sorunu olarak değil, aynı zamanda bir “beka meselesi” ve bir “medeniyetin kaybına yol açacak yapısal bir sorun” olarak görülüyor.
Tarihin her döneminde, bir ülkenin jeopolitiğinde demografi, temel belirleyicilerden biri olmuştur.
Günümüz dünyası, insanlık tarihinin en dikkat çekici demografik değişimlerinden birine sahne olmaktadır. Küresel ölçekte nüfus artış hızları yavaşlamakta, doğurganlık oranları düşmekte ve bu gelişmeler, aile ve hanehalkı yapılarında köklü dönüşümler doğurmaktadır.
Önümüzdeki yıllarda dünya genelinde, potansiyel iş gücü sıkıntıları, sosyal güvenlik sistemleri üzerindeki mali baskılar, göç hareketliliğine duyulan ihtiyaç ve ekonomik büyüme hızlarında yavaşlama gibi sonuçların daha belirgin hale gelmesi beklenmektedir.
Türkiye de bu küresel demografik dönüşümden bağımsız değildir.
Ülkemiz çok hızlı yaşlanan ülkeler arasındadır. Fransa‘nın 115, ABD’nin 68 yılda yaşadığı yaşlanma sürecini, Türkiye maalesef 23 yılda yaşamıştır.

İSTATİSTİKLER ENDİŞE VERİCİ
Ülkemiz, yaşlı ülke kategorisine girmiştir. 2000 yılında yaşlı nüfusun oranı yüzde 5,7 iken, 2023 yılı itibariyle yüzde 10’un üzerine çıkmıştır. Önümüzdeki 20 yıl içinde yüzde 20’nin üzerine çıkması beklenmektedir.
Benzer gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye, hâlâ kalkınma ile ilgili alanlarda demografik fırsat penceresine sahip olsa da, önümüzdeki 20 yıl içinde genç nüfusun oranı yüzde 10’un altına düşecektir.
Dün bu konuda, biri Ankara’da diğeri İstanbul‘a iki farklı sempozyum vardı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kütüphanesi Konferans Salonu’nda düzenlenen “Aile ve Kültür- Sanat Sempozyumu” kapanış oturumunda bu istatistikleri hatırlatarak, “alarm zilleri çok yüksek sesle çalıyor” açıklamasını yaptı.
İstanbul’da ise SETA‘nın düzenlediği “Sosyal Panorama 2025: Türkiye’de Değişen Nüfus ve Ailenin Geleceği” sempozyumunun açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, benzer hususlara dikkat çekerek, nüfustaki azalma eğilimini “varoluşsal tehdit” olarak değerlendirdi.
Nüfustaki azalma problemine çözüm üretmek için devlet seferber olmuş durumda. Bu konuda bütünsel bir politika geliştirmeye çalışıyor. Eğitim sisteminden istihdama, şehircilik ve konut politikalarından sosyal desteklere, zihniyet değişiminden kültür politikalara kadar üretilen her bir politika alanı, nüfus problemi ile ilişkilendirilmeye çalışıyor.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinin önemli bir kısmı azalan nüfus problemine çözüm bulmak için farklı politikaları hayata geçiriyor. Ancak birçok ülke çözüme yönelik politikaları hayata geçirse de artış konusunda başarılı olamadı.
Doğurganlık meselesi, sadece ekonomik bir konu değil. Toplumsal, kültürel ve bireyin yaşamsal tercihlerinden müteşekkil çok katmanlı bir denklem. Nüfusa ilişkin araştırmalar yapan kurumların ve uzmanların bilgi, bulgu ve benzeri verileri içeren araştırmalarını kamuoyu ve politika yapıcılar ile daha etkin bir biçimde paylaşmaları önem arz etmektedir.
Nüfustaki azalma problemine çözüm üretmek için demografik araştırmalar belirli periyotlarla ve düzenli olarak sürdürülmelidir.
Dün SETA’da bir sempozyumla lansmanı yapılan, “Sosyal Panorama 2025: Nüfus ve Aile” başlıklı çalışma da bu çabanın ürünlerinden biri. Her yıl tekrar edilecek olan bu çalışma, söz konusu yıl içinde yapılacak saha çalışmalarının bulgularını da içerecek olmasından dolayı, karar alıcılara politika geliştirmede yardımcı olacaktır. “Varoluşsal tehdit” olarak değerlendirilen nüfusun azalması sorununa çözüm üretmede, benzer çalışmaların artması önem arz etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu