YAZARLAR

HAŞMET BABAOĞLU / Bir dost… sessizlik

Sabahın çok erken saatleri…
Fakat kentin uğultusu başladı bile…
Bir dakika, elbette şehir demiyorum, basbayağı kent bu!
Orta yerinden otoyollar geçen, her yanına kuleler dikilmiş, AVM’lerle donatılmış şehir mi olur?

***

Derken…
Birden kuşlar coşuyor.
Bütün diğer sesler susuyor sanki…
Biliyorsunuz, değil mi?
Kuş sesi sessizliktir…

***

Sessizlik dediğimiz şey “ses”lidir…
Şimdi hatırlamıyorum, bir yazar “öğleden sonraları örgü örme”yi sessizlik olarak tanımlamıştı; hele bir yandan ocaktaki çayın fokurdaması da işitiliyorsa…
Ben mi?
Mesela hafif çakıllı bir deniz kıyısında suların şıpırdamasına kulak vermeye bayılırım; sessizliği dinlemek odur işte!
Dost sessizlik, diyorum bu türden hâllere…

***

Ama gürültü çağındayız…
Hiç durmayan, durdurulamayan gürültü…
İstenmeyen ama mecbur kaldığımız kulak tırmalayan sesleri kastetmiyorum; keşke mesele sadece o kadarla kalsaydı!
Gürültü hayatın ta kendisi olup çıktı.
Bile isteye yaptık bunu!

***

Durmadan konuşuyoruz mesela…
Söz durunca korkuyoruz; yanlış bir şey olacakmış gibi geliyor.
Müzik mi?
Hiç susmasın istiyoruz.
Hatta müzik olmasın, sadece ritim kalsın…
Sessizlik terk edilmek, yalnız kalmak, arıza yapmak gibi bir şey çoktandır.

***

Korkmadan, ürkmeden sessizliğin sesine geri dönsek ne iyi olacak.
Schopenhauer‘in sözü müydü şu: “Kalabalığın gürültüsü zihni köreltir, sessizlik ise insanı kendine gösterir.”
Korktuğumuz şey ne?
Kendimizle yüzleşmek mi?
Makinenin (ritim) susması, “iç ses”imizin konuşması mı?

***

Soru şu: Geleneğin âlimlerinin “dünya kelamını kesme ihtiyacı” dedikleri şey artık bize çok mu uzak?

***

“Gürültü Çağında Sessizlik” kitabının yazarı kâşif ve dağcı Erling Kagge henüz gençliklerinin altın çağında olan üç kızına “insanın derin sessizliğe olan ihtiyacı” bir türlü anlatamadığından yakınır.
Kitaptaki o bölümü bir deftere kaydetmişim: “Anladım ki, onlar için sessizlik üzüldüklerinde sığınacakları bir şeydi, bunun dışında bir değeri yoktu. Sessizliğin insanın dostu olabileceğine asla inanmıyorlardı.”
Peki biz?..
Biz inanıyor muyuz?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu