A.MENAF TURAN / Konutta Sosyal Adalet Ve 500 Bin Sosyal Konut


Güncel gelişmeler ve karşı karşıya kalınan risklerin Türkiye‘nin şehircilik politikalarını etkilediği bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Kentsel dönüşüm, yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm, dirençli şehirler, sosyal konutlar, millet bahçeleri gibi birçok konu şehircilik politikalarının ana eksenleri olarak öne çıkmaktadır.
Birbirini tamamlayan bu konular aynı zamanda Türkiye Yüzyılı Vizyonunda yer almakta; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından her bir alanla ilgili strateji belgeleri ve eylem planları hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu temel dönüşüm alanlarında başarı sağlanmasında barınma meselesi ise kritik bir önem taşımaktadır.
Son 23 yıldır AK Parti Hükümetleri döneminde barınma meselesinin her zaman öncelikli gündem maddelerinden biri olması bu durumun somut göstergesidir. Etkinlik alanı gittikçe genişletilen TOKİ bu politikanın ana aktörü olarak öne çıkmaktadır. Barınma sorununun yalnızca piyasa aktörleri eliyle değil düzenleyici ve kısmen de olsa denetleyici bir kurum tarafından üstlenilmesi hem sosyal devletin bir gereği hem de barınma sorununun adil çözümü için bir zorunluluktur. Acil müdahale kapasitesi yüksek ve dayanıklı yapılar üretme potansiyeline sahip olan bir kurumun varlığı aynı zamanda deprem gerçeğine karşı bir güvence teşkil etmektedir. TOKİ depremlerden ve diğer afetlerden etkilenen yerleşim alanlarında çok hızlı bir şekilde afet konutları inşa ederek, öncesinde riskli yapıları ve alanları dönüştürerek ve konut ihtiyacı olan vatandaşlar için uygun ödeme imkanlarıyla konut yaparak işlevlerini yerine getirmektedir. TOKİ’nin yalnızca yapıları değil bu yapıları yaşatan sosyal donatı alanları ile birlikte inşa etmesi planlı şehirciliğe verilen önemi de göstermektedir.
Nitekim TOKİ eliyle bugüne kadar sosyal donatı alanları ile birlikte 1 milyon 750 bin konutun inşa edilmiş olması, kentsel dönüşüm uygulamalarıyla 2 milyonu aşkın bağımsız birimin tamamlanması ile milyonlarca vatandaş güvenli konutlara yerleşmiş ve barınma sorunu çözülmüştür.
24 Ekim tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Ev Sahibi Türkiye sloganıyla açıklanan 500 bin sosyal konut projesi Türk Şehircilik tarihinde yeni bir dönemin kapılarını da araladı.
6 Şubat Depremlerinden sonra afetlere karşı dirençli bir Türkiye inşa etmenin artık bir tercih değil bir zorunluluk olduğu gerçeğinden hareketle, 500 bin sosyal konut projesinin bu hedefe ulaşmak üzere atılmış olan büyük bir adım olduğunu özellikle ifade etmek gerekiyor. Bu temel hedefle birlikte 500 bin sosyal konut projesinin gerekçelerini şöyle sıralayabiliriz:
İlk olarak düşük ve orta gelirli vatandaşların barınma sorununu çözecek bir proje olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda gerek küresel gelişmeler gerekse de depremden kaynaklanan ekonomik daralma ile birlikte alım gücü düşen vatandaşların konut edinmeleri daha kolay olacaktır. Çünkü yüzde 10 peşinat, 240 ay vade, 6.750 bin TL’den başlayan fiyatlar ve aylık net gelirin üst sınırının 127 bin TL olarak belirlenmesi buna erişim imkânı sağlamaktadır.
İkincisi, sosyal konut projesinin kırılgan guruplara ayrılan toplam yüzde 60 kontenjan ile ev sahibi olmasını kolaylaştırmasıdır. Şehit aileleri, terör, harp ve vazife malulleri ve gazilere yüzde 5 kontenjan ayrılması Terörsüz Türkiye Hedefi, engelli vatandaşlara yüzde 5 kontenjan ayrılması özel bir sosyal politika alanını, emekli vatandaşlara yüzde 20 kontenjan ayrılması toplumun önemli bir kesimini oluşturan emektarlara bir vefa borcu, 3 ve daha fazla çocuklu ailelere yüzde 10 ve gençlere yüzde 20 kontenjan ayrılması Aile Yılına özgü bir destek anlamına gelmektedir.
Üçüncüsü, ilk kez TOKİ eliyle kiralık konut üretiminin İstanbul’da hayata geçirilmesidir. Yüksek kira fiyatlarının son birkaç yıldır vatandaşlar açısından teşkil ettiği sorunların giderilmesi bakımından bu uygulama önem taşımaktadır.
Dördüncüsü, 55, 65 ve 85 metrekarelik 2+1 ve 1+1 konutlarla ihtiyaç sahiplerine ödeme kolaylığına erişme imkânı sağlanmasıdır. Bu kapsamda 200 bin adet 85 metrekarelik 2+1, 150 bin adet 65 metrekarelik 2+1 ve 150 bin adet 1+1 konutun inşa edilecek olması kırılgan guruplara ayrılan yüzde 60 kontenjanın dağılımının dengeli ve Türkiye’de ortalama hane büyüklüğünün 3.11 olması da projenin bu veriye uygun olduğunu göstermektedir.
Beşincisi, proje ile mekânsal sosyal adaletin gözetilmesidir. Türkiye’nin 81 ilinin ve ilçelerinin bu projeye dahil edilmesi ve dağılımın da illerin ihtiyaçlarının ve nüfus yoğunluğuna göre belirlenmesi bunu göstermektedir.
Altıncısı, yeni sosyal yaşam alanlarının yapılmasıdır. Kampanya detaylarında ayrıca 500 mahalle konağının içinde yer alacak şekilde, 500 anaokulu, 500 el sanatları üretim merkezi, 500 spor salonu, 500 misafirhane ve 500 aile sağlığı merkezinin ve ayrıca 500 caminin kurulacağı ifade edilmektedir.
Türkiye’nin önüne koyduğu Türkiye Yüzyılı Hedeflerinin köşe taşları arasında yer alan bu projenin 1982 Anayasası’nın 56. maddesinde yer alan “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” ve 57. maddesinde Konut Hakkı başlığı altında yer alan “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.” ifadelerinin vücut bulmuş halidir.
İnsanın en temel haklarından biri olan barınma hakkının devlet eliyle ve devlet güvencesiyle temin edilmesi, üstelik dar gelirli ve kırılgan guruplara öncelik verilmesi dünyanın artık gittikçe uzak kaldığı bir gerçeği yeniden gündeme taşımaktadır. Dünyada sosyal konut üretiminin neredeyse terk edildiği ve bu alanın yalnızca piyasa aktörleri, kooperatifler veya belediyelere bırakıldığı, üstelik ekonomik daralmanın yaşandığı bir dönemde 500 bin sosyal konut bir yıl içinde hak sahiplerine teslim edilmiş olacak.
Türkiye her alanda kendine özgü politikalar üretmektedir. 500 bin sosyal konut her anlamda özel bir proje ve yeni bir modeldir. Bir yandan deprem bölgesinde yıl sonunda tamamlanması hedeflenen 453 bin konut, diğer yandan devam eden diğer sosyal konut ve kentsel dönüşüm projeleri Türkiye’deki konut varlığı ile birlikte düşünüldüğünde büyük bir başarı olarak tarihteki yerini alacaktır. Yer seçim kararlarında kentsel bütünleşmenin sağlanması, sosyal ayrışmanın önlenmesi, aile ve mahalle yapılarının güçlendirilmesi, yatay mimari ve mimari çeşitliliğin korunmasında şimdiye kadar olduğu gibi bu projede de hassasiyet gösterilmesi sosyal adaleti sürdürülebilir kılacaktır.



