YAZARLAR

TUNÇ DEMİRTAŞ / Sudan Krizi “İki Generalin Savaşı” Değil!

Günümüzde el-Faşir’de yaşanan katliamlar tam anlamıyla bir insanlık suçu oluşturuyor. Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından hem insan hakları ihlallerinin işlendiğini hem de savaş hukukuna aykırı eylemlerin gerçekleştirildiğini kanıtlayan görseller her yerde dolaşımda. Uydu görüntüleri, kaçmaya çalışan insanların hastanelerde ve şehri çevreleyen toprak duvarların yakınında toplu katliamlara maruz kaldığını gösteriyor. Son bir haftada el-Faşir’de en az iki bin insan katledildi. Tam da dünyanın gözü önünde. Sudan‘da yaşanan dehşet verici gelişmeler ve sahadaki görüntüler, insanlık açısından bir felaket durumu ortaya çıkarmakla birlikte çok ağır bir sınav niteliğinde.

Ayrıca bu durum ilk defa yaşanmıyor. Sudan’da 15 Nisan 2023’te başlayan kriz 30 ayını tamamladı. Bu süre zarfında son 18 aydır insanlar el-Faşir’de HDK tarafından kuşatma altındaydı. Yani insanlar yavaş yavaş HDK kuşatması altında temiz su, gıda, hijyen malzemeleri ve insani yardımlara ulaşamadıkları için hayatlarını kaybediyorlardı. Hatta en temelde yiyecek yemek bulamıyorlardı. En son hayvan yemi yemek durumundalardı. Dahası maymun, fare ve kedi gibi hayvanların etini yemek zorunda kaldıkları bile duyuluyordu. Şimdi de hayatta kalabilenlerin yapraklarla beslenmeye çalıştıkları haberleri geliyor. Yani zaten burada yavaş yavaş insanlık suçları ve katliam yaşanıyordu. Bu nedenle HDK adlı milis grubunun nasıl bir hareket tarzı içinde olduğunu iyi anlamak gerekiyor.

Koruma Sorumluluğu ve Küresel Adalet

El-Faşir’de yaşanan katliamlar karşısında Türkiye dışında başka bir aktörün Sudan halkını korumaya yönelik yüksek sesle açıklamalar yaptığı görülmedi. Halihazırda Türkiye’nin dış politikada insanı önceleyen anlayışının bir yansıması olarak bu durum kendisini bir kez daha gösteriyor. Ayrıca küresel sistemde Sudan krizi başta olmak üzere Gazze’de de adaletin sağlanmasına yönelik Türkiye’nin sesi her zaman korkusuzca yüksek tonda çıkıyor. Kısacası Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Sudan’da yaşanan katliamı, insanlık krizini ve masum sivillerin korunmasına yönelik harekete geçilmesi gerekliliğini gündeme getiren nadir aktörlerden biri konumunda.

Ancak günümüzde görünen o ki Sudan’daki katliamları durdurabilecek bir mekanizma yok. Uluslararası toplumun müdahale etmeye yönelik bir duruş sergilemesi çok mümkün gözükmüyor. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in de bu kapsamda katliamı durdurmaya yönelik harekete geçemediği aşikar. Uluslararası toplumun müdahale etme gücünden ziyade müdahale etme isteği var mı diye bakılması gerekiyor.

Kısacası mevcut küresel düzen artık krizlere çözüm üretmiyor. Adalet sağlamada büyük eksiklikler barındırıyor. Bu durumu yakın geçmişte Gazze’de ve yakın tarihte de Bosna ve Ruanda’da yaşananlarda da gördük. Bu durumun arkasında son dönemde uluslararası hukukun hiçe sayılması ile birlikte işlenen savaş suçlarının cezasız kalması da etkili. Kaldı ki Netenyahu’nun Gazze’de işlediği savaş suçlarına yönelik bir cezai yaptırımın olmaması bu sorunun belki de en önemli çıkış noktası.

Uluslararası kamuoyu artık küresel adaletsizliğin farkında. Haklının değil güçlünün haklı olduğu sistemde suç işleyene yönelik bir caydırıcı uygulama yok. Bu kapsamda sistemik çöküşün eşiğine adaletteki yozlaşmayla ilerlenildiği dikkat çekiyor.

Sudan Neden Hedefte?

Sudan artık bir iç savaştan ziyade küresel ve bölgesel güç mücadelesinin bir sahası. Kızıldeniz’de liman hakimiyeti kurmak isteyen yabancı aktörler var. Sudan’ın Kızıldeniz’e 800 kilometre sınırı ve bu hat üzerinde sekiz limanı bulunuyor. Aden Körfezi üzerinden başlayarak Kızıldeniz’de neredeyse tüm limanlara sahip olmak isteyen bir aktörün varlığı da biliniyor. Uzun yıllardır bu hattaki özellikle Somali’deki limanları kiralayıp işletmeyen atıl bırakan bir yapı oluşturup daha çok Dubai Port’un aktif şekilde kullanılması için çaba gösterilen bir durum oluşturulmak isteniyor.

Ayrıca Sudan’ın altınına ve verimli toprak arazilerine sahip olmak isteyen aynı dış aktörler var. Bunun için istikrarsızlıklara zemin hazırlayan ve milislere destek vererek ülkede daha fazla kaos çıkarmaya sebep olunuyor. Bu kapsamda ABD ve Batılı ülkelerdeki Sudan uzmanlarının yanı sıra BM ve uluslararası kuruluşların raporlarında BAE’nin adı sıkça geçiyor. Raporlarda BAE’nin Sudan’da HDK’yi desteklediği ve ülkeyi istikrarsızlaştırdığı söyleniyor. Tabii BAE’nin İsrail ile iş birliği yaptığı da iddialar arasında.

Dolayısıyla İsrail’in güvenliği açısından önemli bir lokasyonda yer alan Sudan’ın bir bütünlük içinde olması İsrail açısından uzun yıllardır engellenmeye çalışıyor. Sudan bir İslam ülkesi. Ancak hatırlanacak olursa 2011’de Güney Sudan’ın bağımsızlığından sonra sahada görülen ilk yabancı ülke bayrağı İsrail’in bayrağı idi.

Önceleri “iki general arasındaki savaş” olarak ifade edilen iktidar mücadelesi bugün yanlış bir anlatı olarak görülüyor. Zira Hızlı Destek Kuvvetleri, Sudan halkının canına kasteden, etnik temizlik yapan, soykırım suçu işleyen, insan hakları ihlalleri yapan ve savaş suçları işleyen bir milis gücü olarak öne çıkıyor. Bu suçları işlerken görüntüleri hiç çekinmeden sosyal medyada rahatça paylaşmaktalar. Kısacası artık bir tarafta Sudan ordusu yer alıyor. Diğer tarafta da sahip olduğu dış destekle masumları katleden bir milis gücü. Bu bilinçle Sudan’da insanlık adına sorumluluk almanın zamanı geldi de geçiyor. Bu noktadan sonra Sudan’ı izlemekten ziyade tüm dünyanın müdahale için hareket ederek destek vermesi zaruri.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu