HAŞMET BABAOĞLU / İlköğretimin güzel olanı…


Saçlar kıvırcık sarı, gözler yeşil…
Üzerinde kalın örgü yeleği, ayaklarında lastik çarıkları var…
Annesinin yanında minicik bir bebe…
Nasıl tatlı, nasıl hakiki!..
Kucağındaki ayıyı sımsıkı göğsüne bastırmış, elinde sımsıkı tuttuğu bonibonlar; birini az sonra dersten çıkacak ablasına verecek, kesin!
Sonra zil çalacak, ablasının ağır okul çantasını da yüklenip eve doğru yürüyecekler…
Yok! Uzaklarda bir kasabada değiliz. İstanbul’un orta yerinde bir ilkokul bahçesindeyiz.
***
Malum, şehrimizde özel ilkokullar da var, sürüsüne bereket!
Yol üzerinde olanların bahçelerine bile girilemiyor…
Etrafta insan yok, araç dolu…
Anneler artık belediye otobüsleri geçebilir mi falan diye zerre umursamadan iki şerit yan yana SUV’larını park edip okulun kapanış zillerini çalmasını bekliyorlar.
Narsisizm, anksiyete, soğuk kıyaslamalar…
Disiplin manisi…
Eğitimcilerin anlık ve teatral fiyakaları…
Hülasa…
Okul kapısı, bahçe ve yönetime giden koridorlarda bulut olmuş nefes tıkıyor…
***
Ne anlatmak istiyorum?
Muhafazakârlığımı anlatmak istiyorum…
Terimin böyle kullanılması tuhafınıza gitmesin…
İlköğretimde ortak eğitimin “muhafaza” edilmeyişine dair hayal kırıklığımı ve yeniden o sisteme dönüş hayalimi anlatmak istiyorum.
Devlet ilkokullarının bahçelerindeki güzelliği o yüzden tasvir ettim…
Keşke bütün çocuklar ilk önce toplumun bütün renklerini yaşayarak büyüse, sonra lisede falan ayrışabilirler, veliler de tatmin olur!
***
Geçen gün devlet okulundan ünlü bir özel okula geçmiş genç bir eğitimciyle laflıyorduk…
“Yeni okulumda çocuklar ülkeyi tanımadan büyüyorlar, kafaları çok başka yerlerde” dedi ve devam etti: “İlkokuldan itibaren muazzam bir hırs ve endişe yükleniyorlar.”
Gülümseyerek dinledim onu, ne diyebilirdim ki!
***
Malum, New York şehrinin seçimlerini burada yapılmış gibi takip ediyoruz ya…
Şimdi “toplumculuk” modası patlar bizde de…
Alın size daha saf, daha hayattan bir toplumculuk, bir düşünün!
İlköğretim herkes için ortak ve resmi olsun!
***
NOT DEFTERİ
İleri bakmak istiyorum ama kendimi hep geriye bakarken buluyorum… Belleğin ülkesi suratsız bir yer, çürümüş kalasları, paslanmış merdivenleriyle loş, üzgün bir ambar. (ABDULRAZAK GURNAH / Denizin Kıyısında)



