YAZARLAR

HAŞMET BABAOĞLU / Ekmeğin kokusu, hayat!

Nasıl güzel koku bu?
Fırından az önce çıkmış zeytinli, cevizli ekmek…
Bıçakla dilimlemeye kıyamaz insan; kokusu kaçar diye korkar, öyle bir şey.
Ucundan koparmak yeter.
Zaten ekmekle aram bir süredir iyi değil; kokluyorum, yemiş gibi oluyorum.
Malum, şehirde artizan fırınlar çoğaldı, rustik ekmekler, bagetler falan şahane…
Eh, bizim Çengel’in geleneksel fırını da en bildik ekmeği ve simidi bile odun ateşinde şahane yapıyor, önünde durup kaldığım oluyor bazen…

***

Kokular “kâmil-i hatıradır” ya hani…
Yani hatıralarımızın kusursuz taşıyıcılarıdır ya…
Ekmek kokusu beni anında ilkokul çağlarıma götürüyor; “Evde ekmek kalmamış” denilince, Mühürdar’dan çarşıdaki fırına bir koşu gidişlerim…
Şimdiki gibi çok çeşit yoktu o zamanlar…
Lakin fırınların kokuları muhteşemdi.
Bir de tam o an…
Kürekten tezgâhın üzerine buharı üzerinde ekmeklerin atılıvermesi…

***

Ne zaman bu nostaljik hava ruhumu sarsa…
Henüz dünyaya gelmediğim yıllara da uzanmak isterim.
Kitaplığıma gider, bir Refik Halit derlemesi bulur, hemen okumaya başlarım.
Mesela İstanbul‘un “yemeğin suyunu sünger gibi emen, emdikçe kabaran” çarşı ekmeğini öyle güzel anlatır ki üstad…
Ama Ortadoğu’nun “yara muşambasına benzeyen” yufka ekmeklerini yerden yere vurur.
Sonra da o dönemlerin modasına uygun biçimde lafını patlatır: “Bir milletin ekmeğine bak, terakkisini anla!”

***

Bak şimdi!
1941’de Tan gazetesinde çıkan yazısını buldum Refik Halit Karay‘ın…
Orada şöyle diyor:
“Ekmeğini yedim, sözü ebedi minnettarlığı ve tek başına ‘ekmek’ kelimesi nimet ve yemeğin envaını ifade eder. Bütün bu sebeplerledir ki, büyük şehirlerdeki belediyeler, artık meseleye lazım gelen ehemmiyeti vererek bir ekmek müdürlüğü ihdas etmelidirler. Ne kutsi vazifedir o!”

***

Dikkatimi çekiyor, birkaç yıldır İstanbul’da, hatta Bursa ve İzmir’de İtalyanların fokaça (focaccia) ekmeği modası patlak verdi.
Pizza gibi pişirilen bir ekmektir malum; fazla kabarması pek istenmez ama bizde sandviç ekmeği olarak kullanıldığından tombul hâli seviliyor.
Aklıma Roma’ya her gidişimde Forno Campo di Fiori’de devasa tepsilerdeki fokaça dilimlerinden birini kâğıda koydurup atıştırmaya başlayışım geliyor.
Vallahi arasına bir şey istemez bu ekmek!
Üzerine biberiye serpilmiş olsun yeter!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu