YAZARLAR

HİLAL KAPLAN / Typhoon hamlesi: Bir savaş uçağından fazlası

Birleşik Krallık ile Türkiye arasında imzalanan Eurofighter Typhoon savaş uçağı anlaşması, sadece teknik bir tedarik değil, aynı zamanda stratejik bir yeniden konumlanmanın ilanı olarak okunabilir. Yaklaşık 10.7 milyar dolarlık bu anlaşma kapsamında Türkiye, Birleşik Krallık’tan 20, Katar’dan 12 ve Umman’dan 12 olmak üzere toplam 44 adet Typhoon uçağı alacak. Ancak bu alım, bir savunma anlaşmasının çok ötesinde anlamlar taşıyor. Hem Türkiye’nin ulusal güvenlik doktrini hem de Batı ile kurduğu ilişkiler açısından dönüştürücü bir adım niteliğinde diyebiliriz.
Türkiye’nin bu anlaşmaya yönelmesinin temel sebebi, hava gücünde oluşan boşluğu hızlı ve güvenilir biçimde doldurma arayışı. F-35 programından çıkarılmasının ardından Ankara, uzun vadede yerli savaş uçağı KAAN projesine bel bağladı. Ancak KAAN’ın tam anlamıyla göreve başlaması birkaç yıl sürecek. O süre zarfında Türk Hava Kuvvetleri‘nin caydırıcılığını koruyabilmesi, gelişmiş radar sistemleri ve çoklu görev kabiliyetiyle öne çıkan bir ara çözüm gerektiriyordu.
Eurofighter Typhoon, bu açıdan en rasyonel seçenek olarak öne çıktı. Dördüncü nesil ile beşinci nesil arasındaki “4.5 nesil” tanımı, Typhoon’u hem modern hem de erişilebilir bir platform haline getiriyor. Türkiye, bu sayede hava filosunun yaş ortalamasını düşürürken yeni teknolojilere uyum sağlama sürecini de hızlandırıyor.
Elbette bu anlaşmanın yalnızca askeri değil, diplomatik bir boyutu da var. İngiltere, Brexit sonrasında Avrupa dışı ortaklarla ticari ve stratejik bağlarını güçlendirmeyi hedefliyor. Türkiye ise NATO içinde bağımsız hareket kabiliyetini koruyarak Batı ile yeni bir denge politikası kurmaya çalışıyor. Bu iki hedef, tam da bu anlaşmada kesişti. Dolayısıyla Eurofighter, bir silah sisteminden çok, iki ülke arasındaki güvenin ve karşılıklı çıkarın sembolüne dönüştü.
Üstelik anlaşma yalnızca Ankara- Londra hattında değil; Almanya, İtalya ve İspanya‘nın da dâhil olduğu konsorsiyum üzerinden Avrupa’yla diplomatik kanalların yeniden açılmasını sağladı. Berlin’in uzun süre askıya aldığı ihracat onayını bu defa vermesi, Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisi içindeki rolünün yeniden tanımlandığının ve ne kadar direnirlerse dirensinler vazgeçilmez olduğunun da bir göstergesi..
Türkiye açısından anlaşmanın en büyük avantajı, hava kuvvetlerini çağın gereklerine uygun biçimde yenileme fırsatı sunması. Typhoon’lar sadece Ege’deki gerginliklerde ya da Suriye hattında caydırıcılık aracı olmayacak; aynı zamanda Türk savunma sanayiinin bilgi ve teknoloji kapasitesini artıracak bir öğrenme sürecinin de parçası olacak. Bakım, lojistik, eğitim ve yazılım alanlarında sağlanacak işbirliği, ASELSAN, TUSAŞ ve HAVELSAN gibi kurumların bilgi birikimini doğrudan zenginleştirecek. Böylece Türkiye, sadece uçak alan değil, üretim ve teknoloji geliştiren bir ülke kimliğini de pekiştirecek.
Anlaşmanın NATO boyutu da dikkat çekici. Türkiye, ittifakın Güneydoğu kanadında sahip olduğu stratejik konumunu, modern hava gücüyle pekiştiriyor. Bu durum, Ankara’yı hem Avrupa savunma politikaları hem de Akdeniz güvenliği açısından vazgeçilmez bir aktör haline getiriyor. Öte yandan İngiltere açısından bakıldığında bu satış, hem ekonomik hem politik anlamda ciddi bir kazanç. Brexit sonrası savunma ihracatını artırmak isteyen Londra, Türkiye gibi büyük bir müttefikle uzun soluklu bir bağ kurarak Avrupa sahnesinde elini güçlendiriyor.
Elbette bu anlaşmanın riskleri de yok değil. Teslimat süresi uzun ve maliyeti yüksek. Yedek parça, bakım ve yazılım güncellemelerinde dışa bağımlılık devam edecek. Ancak bu tablo, Türkiye’nin savunma stratejisinde kısa vadeli bir zorunluluk olarak okunmalı. Asıl hedef, KAAN’ın seri üretime geçmesiyle birlikte hava filosunu tamamen yerli temele oturtmak. O zamana kadar Eurofighter’lar, hem caydırıcılığı koruyacak hem de yerli üretime hazırlık için tecrübe kazandıracak.
Sonuçta bu anlaşma, Türkiye’nin savunma kapasitesini sadece sayısal olarak değil, kavramsal olarak da dönüştürecek bir adımdır. Türkiye artık sadece kendini savunan değil, bölgesel istikrarı şekillendiren bir hava gücü vizyonuna sahip. Typhoon alımı bu vizyonun ilk kilometre taşı. Gökyüzünde dengeleri değiştiren her hamle gibi, bu da sadece bir uçak alımı değil; ulusal güvenlik stratejisinin, diplomatik dengelerin ve sanayi kapasitesinin yeniden inşa edilmesidir. Velhasıl Türkiye, kendi gökyüzünün mimarı olma yolunda bir adım daha atıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu