Türkiye Yüzyılı’nın Stratejik Eşiği


Türkiye, bugün sadece jeopolitik bir aktör değil, aynı zamanda ‘Ahlaki Değerlerin Merkezi’ (jeomoral) olarak da uluslararası alanda büyük bir saygınlığa mahzar olan bir ülke konumundadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderlik ettikleri ‘Türkiye Yüzyılı Vizyonu’nun stratejik eşiği, barışı, kardeşliği ve kalkınmayı aynı çatı altında buluşturan bir insanlık çağrısı olarak tanımlanmaktadır. Ve, bu çağrının öznesi, dünyaya umut olan Aziz Milletimizdir. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın altını çizdikleri iki ana kavram, güç ve merhamet, Türkiye’nin yeni yüzyıldaki stratejik kimliğini en iyi özetleyen kelimeler olarak öne çıkmaktadır. Artık sadece bölgesinde değil, küresel ölçekte de sözü dinlenen, karar süreçlerini etkileyen, insani krizlerde ağırlığı hissedilen bir Türkiye gerçeği tüm dünyaca kabul edilmiş durumda.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘barış denince, huzur denince, adalet denince akla Türkiye geliyor’ ifadeleri, bu dönüşümün hem moral hem diplomatik zeminini yansıtmaktadır. Bilhassa son on yılda uluslararası sistemin büyük sarsıntılar yaşadığı bir dönemde, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın güçlü, kararlı ve vizyoner liderliğinde, Türkiye bağımsız bir rota oluşturdu. Batı dünyasının değer krizi yaşadığı, Doğu’nun ise yeni güç merkezleri kurduğu böyle zorlu bir dönemde, Türkiye dengeleyici, arabulucu ve yapıcı bir rol üstlenerek, küresel ekonomi-politikte oyun kurucu bir ülke konumuna ulaştı. Suriye’den Gazze’ye, Karabağ’dan Ukrayna’ya uzanan geniş coğrafyada artık hiçbir diplomatik denklem Türkiye’siz kurulamaz hale gelmiş durumda.
Türkiye’nin yeni konumu, kararlılıkla yürütülen dış politikanın, milli savunma alanındaki yerli-milli atılımların, enerji koridorlarındaki artan etkinliğin ve ekonomik direnç kapasitesindeki artışın stratejik sonucudur. Bugün Türkiye, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Orta Asya’dan Orta Doğu’ya, Hint Okyanusu’na kadar uzanan geniş bir kuşakta, kalkınma ve işbirliği temelli yeni koridorlar inşa ediyor. Bu koridorlar sadece enerji veya ticaret hatları olarak değil, aynı zamanda barışın, refahın ve dayanışmanın yeni yolları olarak da şekilleniyor. Türkiye’nin kararlı duruşu, ülke içerisindeki huzurla sınırlı olmayıp, çevre ülkelerdeki istikrara da yansıyor. Türkiye artık sadece sınırlarını koruyan bir ülke değil, çevresine huzur ihraç eden bir aktör konumunda. Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘Türkiye’yi terör musibetinden hamdolsun kurtardık’ sözleri, yalnızca milli güvenlik alanındaki başarımızı değil, aynı zamanda kardeşlik içinde toplumsal bir yeniden doğuşu da işaret ediyor.
Türkiye, sadece terörü bastırmakla yetinmeyip, onun beslendiği zeminleri kurutmayı da emin adımlarla sürdürüyor. ‘Terörsüz Türkiye’ söylemi, yeni dönemde bir kalkınma ve toplumsal barış projesini de temsil ediyor. 86 milyonun el ele verip, ortak irade ve kararlılık ortaya koyduğu bir süreç. Annelerin ağlamadığı, nesillerin heba olmadığı bir coğrafya ideali, Türkiye’nin 21. Yüzyıl’daki diplomatik misyonunun özünü oluşturuyor. Türkiye Yüzyılı Vizyonu da, bu asil duruştan hareket ile, ekonomik kalkınma kadar insani sorumluluk, adalet, çevre ve kültürel diplomasiyle de iç içe. Türkiye, medeniyet merkezli bir yeniden konumlanma süreciyle, sadece askeri ve ekonomik bir güç olmasının da ötesinde, vicdani ve ahlaki bir merkez olma iddiasını da derinleştiriyor. Barışın, kardeşliğin ve adaletin egemen olduğu bir dünya tahayyülünde, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye küresel sistemin yeniden yapılanmasına imzasını atıyor. Türkiye Yüzyılı Vizyonu, sadece bir kalkınma hamlesi değil, aynı zamanda bir vicdan seferberliği de. Bu seferberlik birlik ve beraberlikle, kardeşlikle bir ‘insanlık kubbesi’ne de dönüşecek.



