GÜNDEMMANŞETLER

Gazze’de tarihi ateşkes! ABD Başkanı zirvede Başkan Erdoğan’ı böyle karşıladı: Onu Seviyorum | A Haber’de çarpıcı analiz: Trump bölgede Türkiye’nin gücünün farkında

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Tolga Sakman, A Haber'de önemli açıklamalarda bulundu Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Tolga Sakman, A Haber’de önemli açıklamalarda bulundu

“TÜRKİYE YENİ GÜVENLİK MİMARİSİ AÇISINDAN GİDEREK DAHA MERKEZİ BİR ROL ÜSTLENİYOR”

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Tolga Sakman’ın açıklaması şöyle:

“Donald Trump’ın son dönemde yaptığı açıklamalarda dikkat çeken bir detay var: Neredeyse her konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan övgüyle bahsediyor ve hemen ardından Türk ordusuna vurgu yapıyor. Bu tesadüf değil; aynı kalıpta defalarca tekrarlanması, bölgede şekillenmekte olan yeni güvenlik mimarisi açısından Türkiye’nin giderek daha merkezi bir rol üstlendiğini gösteriyor.

Trump’ın bu söylemleri, olası bölgesel görev dağılımlarına dair de ipuçları veriyor. Örneğin, Gazze’de barış gücü benzeri bir yapı kurulacaksa, hangi ülkelerin bu yapının içinde olabileceğini artık az çok tahmin edebiliyoruz. NATO vurgusunun da boşuna yapılmadığı ortada. Şu an gündemde NATO’ya dair somut bir konu bulunmamasına rağmen, Trump’ın “problemlerimizi NATO ile çözüyoruz” demesi, perde arkasında daha geniş bir güvenlik planlamasının sürdüğünü düşündürüyor.

Trump’ın uzun vadeli, istikrarlı politikalar üretme konusunda başarılı olmadığını biliyoruz; ancak bu söylemlerin bir süredir kararlılıkla devam etmesi, arkasında yalnızca kişisel çıkarlardan değil, “devlet aklı” diyebileceğimiz bir stratejik yaklaşımın da bulunduğunu gösteriyor.

Trump’ın son diplomatik turuna baktığımızda, önce İsrail’i ziyaret ettiğini, ardından Mısır’a geçtiğini görüyoruz. Bu sıralama da tesadüf değil. Mısır’da imzalanacak metnin ve verilecek fotoğrafın İsrail’i rahatsız edeceğini bilen Trump, önce Tel Aviv’de bir tür “gönül alma” ziyaretinde bulunarak gerginliği yumuşatmak istemiş gibi görünüyor.

Ancak Mısır’daki toplantının davet listesi dikkat çekiciydi. Türkiye, baştan beri açık bir şekilde şunu iletmişti: Eğer İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu toplantıya katılırsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan orada olmayacaktı. Hatta bazı ülkelerin de aynı nedenle katılmama veya toplantıdan çekilme eğiliminde olduğu Amerikan tarafına bildirilmişti. Buna rağmen Trump’ın Netanyahu’yu davet etmesi, bazı soru işaretlerini beraberinde getirdi.

Burada önemli bir ayrımı hatırlamak gerekiyor: Amerika Birleşik Devletleri–İsrail ilişkileri bir yana, Trump–Netanyahu ilişkileri bambaşka bir dinamiğe sahip. Trump, genel olarak İsrail’in stratejik çıkarlarını gözetse de Netanyahu ile kişisel düzeyde aynı frekansta değil. Bu nedenle, Netanyahu’yu toplantıya çağırmasının ardında, İsrail’in gönlünü almak kadar, kendi kurmak istediği “yeni Orta Doğu düzeni”ni bozmadan ilerletme çabası yatıyor.

Trump’ın hedefi, önceki “İbrahim Anlaşmaları”nın devamı niteliğinde, hatta belki de “2.0” ya da “3.0” versiyonu sayılabilecek bir bölgesel uzlaşma planı inşa etmek. Bu süreçte İsrail’i tamamen dışlamadan ama onu daha yumuşak bir pozisyona çekerek denge kurmaya çalışıyor. Netanyahu’nun masadaki varlığı da bu bağlamda değerlendirilmelidir. O, orada İsrail’i doğrudan temsilen değil, ülkesinin çıkarlarını olabildiğince az zedeleyerek sürece dahil olma amacıyla bulunuyor. Yani aslında kendi siyasetinin sınırlarını korumaya çalışıyor.

Mısır’daki toplantıda imzalanan metin de bu yeni sürecin somut adımlarından biri oldu. Kamuoyunda bu belge bazen “barış” ya da “ateşkes” metni gibi yorumlansa da, aslında daha farklı bir anlam taşıyor. Asıl ateşkes geçen hafta zaten imzalanmıştı ve uygulanmaya başlanmıştı. Bugünkü belge, barışın sürdürülmesini destekleyen, arabulucu ve garantör ülkelerin niyetini resmileştiren bir anlaşma niteliğinde.

Metne göre, eğer ateşkesi tehlikeye atacak bir durum ortaya çıkarsa, bu dört ülke sürece müdahale etme ve barışı koruma sorumluluğunu üstleniyor. Türkiye’nin bu kez resmen dâhil edilmesi ise sürecin en dikkat çekici yönü. Mısır ve Katar uzun süredir arabulucu olarak biliniyordu, ancak Türkiye’nin etkinliği olmadan bölgede kalıcı bir barışın mümkün olamayacağı son dönemde daha net anlaşıldı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu