YAZARLAR

HÜSEYİN ARSLAN / Gazze Ablukasına Karşı Direniş: Sumud Filosu

İsrail, neredeyse bir asırdır Filistin topraklarını işgal etmekte ve Filistin halkına karşı sistematik bir soykırım yürütmektedir. Bu süreç bir yandan askeri saldırılarla öte yandan Filistinlilerin temel yaşam haklarını ellerinden alan kapsamlı bir abluka ve ambargo politikasıyla da yürütülmektedir. Gazze başta olmak üzere işgal altındaki bölgelerde milyonlarca insan; temiz suya, gıdaya, elektriğe ve sağlık hizmetlerine erişimden mahrum bırakılmıştır.

Bugün dünya tarihinin en görünür soykırımlarından biri, tüm dünyanın gözü önünde yaşanmaktadır. İsrail’in işlediği bu insanlık suçları, ne yazık ki uluslararası örgütlerin sessizliği ve etkisizliğiyle daha da derinleşmektedir. Uluslararası örgütler, özellikle Birleşmiş Milletler ve diğer bölgesel kurumlar, Filistin halkına yönelik bu sistematik zulüm karşısında yalnızca kınama açıklamalarıyla yetinmekte; somut bir yaptırım mekanizması işletilmemektedir.

İsrail’in bu pervasız tutumunun ardında yatan en temel nedenlerden biri, mevcut uluslararası sistemin ve hukukun kendisine karşı herhangi bir ciddi yaptırım uygulanmayacağına dair inancıdır. Bu cezasızlık algısı, uluslararası hukukun meşruiyetini zedelemekte ve benzer insanlık suçlarının gelecekte tekrarlanmasının önünü açmaktadır.

Hem uluslararası örgütlerin hem de uluslararası hukukun İsrail’e karşı herhangi bir yaptırım uygulamaması, küresel vicdanda derin bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu sessizlik ve etkisizlik, İsrail’in işlediği insanlık suçlarını daha da cesaretlendirmiştir. Bu nedenle, uluslararası örgütlerin işlevsizliği sonucunda, sivil inisiyatifler devreye girmiştir.

Dünyanın farklı bölgelerinden aktivistler, insan hakları savunucuları ve insani yardım kuruluşları, Filistin halkının yaşadığı zulme karşı kendi imkanlarıyla harekete geçmiştir. İsrail’in Filistinlilere yönelik sürdürdüğü sistematik soykırımı dünya kamuoyunun gündemine taşımak ve İsrail’in uyguladığı abluka ile ambargo politikasını kırmak amacıyla çeşitli sivil direniş girişimleri ortaya çıkmıştır.

Bu çabaların en sembolik örneklerinden biri, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için yola çıkan özgürlük filolarıdır. Bu gemiler hem gıda, ilaç ve insani yardım taşımış hem de uluslararası sessizliğe karşı bir vicdan çağrısı, bir insanlık onuru mücadelesi olarak denizlere açılmıştır. Gazze’ye ulaşmayı hedefleyen bu seferler, Filistin halkının yaşadığı soykırımı küresel kamuoyunun gözleri önüne sermiş ve uluslararası hukuk mekanizmalarının ne denli işlevsiz hale geldiğini bir kez daha göstermiştir.

Bu kapsamda, ilk kez 2010 yılında İHH İnsani Yardım Vakfı ile Özgür Gazze Hareketi, Gazze’ye uygulanan abluka ve ambargoyu kırmak amacıyla altı gemiden oluşan bir filo ile yola çıktı. Ancak İsrail ordusu, uluslararası hukuku ihlal ederek uluslararası sularda bu gemilere saldırıda bulundu ve 10 vatandaşımızı şehit etti. Bu olay, tarihe Mavi Marmara saldırısı olarak geçti ve Filistin meselesine dair küresel farkındalığın artmasında bir dönüm noktası oldu. Mavi Marmara gemisi, bir insani yardım girişiminin simgesi olmakla birlikte sivil direnişin ve vicdani dayanışmanın da sembolü haline geldi.

Türk Kamuoyunda Filistin Dayanışmasının Yeniden Yükselişi

7 Ekim Aksa Tufanı’ndan bu yana, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları daha da yoğunlaşmış, bölgedeki soykırım boyutundaki katliamlar artmıştır. Dünya kamuoyundan yükselen geniş tepkilere rağmen İsrail, uluslararası hukuku ve insani değerleri hiçe sayarak saldırılarını sürdürmüş, bununla birlikte Gazze’ye yönelik abluka ve ambargosunu daha da ağırlaştırmıştır.

Bu insanlık dışı kuşatma karşısında, yeniden sivil inisiyatifler harekete geçmiştir. Abluka ve ambargoyu delmek, Gazze halkına insani yardım ulaştırmak ve dünya kamuoyunun dikkatini yeniden bu soykırıma çekmek amacıyla Sumud Filosu ve Özgürlük Filosu gibi yeni filolar yola çıkmıştır. Bu girişimler, Mavi Marmara’nın mirasını devam ettirerek hem insani dayanışmanın hem de adalet arayışının sembolü oldular.

Eğer Herbert Spencer bugün yaşasaydı, Sosyal Darwinizm teorisine örnek olarak büyük olasılıkla İsrail’i gösterirdi. Çünkü İsrail’in, Filistin halkına uyguladığı sistematik soykırım, yıkım ve vahşetin benzerine tarih boyunca rastlamak neredeyse imkânsızdır. İsrail, güçlünün ve kendisinin hayatta kalma ilkesini insanlık değerlerinin önüne koyarak, varlığını zulüm ve baskı üzerine inşa etmiştir.

Bu nedenle Sumud Filosu ve Özgürlük Filosu, İsrail’in bu soykırımını sonlandırmayı ve dünya kamuoyunun dikkatini bir kez daha Gazze’de yaşanan soykırıma çekmeyi amaçlayan vicdani girişimler olarak öne çıkmıştır. Bu filolar, sessiz kalan uluslararası örgütlere karşı insanlığın onurlu sesini temsil etmiş, Filistin halkıyla dayanışmanın evrensel bir sembolü haline gelmiştir.

Sumud Filosu, kırktan fazla gemi ve kırk yedi farklı milletten yaklaşık beş yüz gönüllüden oluşmaktaydı. Bu gönüllüler arasında elli altısı Türkiye vatandaşıydı. Filo, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak ve ablukayı kırmak amacıyla yola çıkarken, İsrail yine uluslararası hukuku hiçe sayarak Mavi Marmara olayında olduğu gibi uluslararası sularda gemilere el koydu ve gönüllüleri gözaltına aldı.

İsrail’in Sumud Filosu’ndaki gemilere el koymasının ardından, Türkiye’nin dört bir yanında geniş katılımlı protesto gösterileri düzenlenmiştir. İstanbul başta olmak üzere birçok şehirde vatandaşlar meydanlara inmiş, İsrail Konsolosluğu ve ABD Konsolosluğu önlerinde yoğun protestolar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nden Eminönü Meydanı’na yapılan yürüyüşlerle İsrail’in hukuk tanımazlığı ve Filistin halkına uyguladığı soykırım lanetlenmiştir. Eylemler boyunca uluslararası örgütler, İsrail’in insan haklarını ve uluslararası hukuku ihlal eden politikalarına karşı harekete geçmeye davet edilmiştir.

Bu süreçte Türkiye’nin siyasal aktörleri de güçlü tepkiler ortaya koymuştur. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere birçok siyasi lider, Sumud Filosu’na yönelik saldırıyı sert bir dille kınamıştır. Cumhurbaşkanı, filoyu yakından takip ettiğini belirterek filonun ablukayı fiilen kırdığını ifade etmiştir.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Filistin halkının yanında olduklarını ve filoya destek verdiklerini vurgulamıştır. Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, ablukayı tamamen sona erdirmek için filo çalışmalarının kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini belirtmiştir. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Muhammed Fatih Erbakan, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da yaptıkları açıklamalarda filoya ve Filistin halkına desteklerini dile getirmişlerdir.

Bu ortak tavır, Türkiye kamuoyunda Filistin’le dayanışmanın siyaset üstü bir mesele olarak görüldüğünü bir kez daha göstermiştir. Sumud Filosu etrafında oluşan bu toplumsal birliktelik hem insani hem de vicdani bir duruşun ifadesi olarak Türkiye tarihine kaydedilmiştir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu