YAZARLAR

ESRA EZMECİ / Sürekli ilgi isteyen erkeklerin yeni sendromu kırılgan maskülenlik

Toplumun ‘erkek güçlü olur, ağlamaz’ kalıplarıyla büyüyen birçok erkek, duygularını bastırırken aslında sevgi değil, onay arıyor. Kırılgan maskülenlik adı verilen bu durum, ilgi isteğini güç gösterisine dönüştürürken ilişkileri sessiz bir savaş alanına çeviriyor

Bazı erkekler vardır, bir gün “Çok özledim” der, ertesi gün ortadan kaybolur. Bir bakarsın sana yazmadığın için trip atmış ama kendi üç gündür selam bile vermemiş. Bir fotoğraf koyarsın, beğenir. Sonra beş dakika sonra “o kim?” diye hesap sorar. Sen biraz uzaklaşınca hemen ilgi ister ama ilgine karşılık vermez. İşte tam burada başlıyor bugünün hastalığı: Kırılgan maskülenlik.
Eskiden erkek denince akla ‘dağ gibi adam’ gelirdi. Şimdi dağ değil, dağın eteğinde oturup “Beni neden düşünmedin!” diye küsen erkekler görüyoruz.
Toplumun “Erkek ağlamaz” diye büyüttüğü bu kuşak, içten içe hep ağlamak istiyor ama ağlayamıyor. Onun yerine trip atıyor, sessiz kalıyor, ilgiyi test ediyor, kadını duygusal bir aynaya çeviriyor.
Kendini güçlü zannediyor ama aslında kırılganlığını gizlemek için güç rolü oynuyor. Küçüklükten beri erkek çocuklara ‘Ağlama’, ‘Dayan’, ‘Adam ol’, ‘Kız gibi davranma’ deniyor. Ama kimse bu ‘adam ol’un ne anlama geldiğini tam açıklamıyor. Yıllar geçiyor, o çocuk büyüyor duygusunu bastırmayı öğreniyor, kırıldığında belli etmemeyi, korktuğunda gülmeyi, üzülse bile sessiz kalmayı… Ama içten içe biri onu fark etsin, ilgilensin, “Sen iyi misin?” desin istiyor. Fakat bunu isteyemiyor. Çünkü ‘ilgi istemek’ onun gözünde ‘zayıflık.’
Sonuç? İçinde çığlık atan bir erkek, dışarıda ‘umursamaz’ rolünde geziyor. O yüzden sürekli kadının ilgisine tutunuyor. Kadın mesaj atmayınca içi daralıyor, fotoğraf paylaşınca huzursuz oluyor, “Beni hâlâ seviyor mu?” diye içinden sorular geçiyor. Ama bunu doğrudan soramıyor. Onun yerine susarak cezalandırma, şaka, uzaktan kıskandırma gibi dolaylı yollar buluyor. Aslında sadece “Sev beni” demek istiyor ama bunu erkekliğine yediremiyor.

DUR DİYEBİLMEK GEREK
Kadın da bu noktada önemli bir rol oynuyor: Erkeğin her ilgi isteğine cevap vererek değil, sınır koyarak destek olabiliyor. Çünkü bazen ‘ilgi göstermek’ değil, “Dur diyebilmek” sevgiye hizmet ediyor.
Ne zaman biri ‘çocuk gibi’ dese, aslında o kişinin bastırılmış duygularından bahsediyoruz. İlgi isteyen erkek, çocukluğunda eksik kalan sıcaklığı yetişkin ilişkisine taşımış oluyor. Ama ilişkide sevgi, anne ilgisi gibi karşılıksız verildiğinde değil; iki yetişkinin birbirine dürüstçe “Ben böyle hissediyorum” diyebildiği yerde büyür. O yüzden kadınlara da erkeklere de düşen görev şu: Artık ilgiyi sevginin ölçüsü yapmayı bırakmak.
Kırılgan maskülenlik, erkeklerin kabuklarını kırdığı bir dönemin habercisi aslında.
Evet, bu çağda erkekler artık ağlayabiliyor, korkularını konuşabiliyor, ama hâlâ bir kısmı güçlü görünmek uğruna sevgi dilini kaybediyor. Halbuki en büyük güç, duygunu göstermekten geçiyor. Sürekli ilgi isteyen erkekler aslında sevgi aç değil, kendilik açlığı çekiyor. Kadının ilgisiyle değil, kendi iç gücüyle ayakta kalmayı öğrenmesi gerekiyor.
Ve toplumun da şu klişeyi bırakması şart: “Erkek dediğin dayanır.” Hayır. Erkek de kırılır ama kırıldığını inkar ettiği sürece, hem kendini hem sevdiğini yorar. Kırılgan maskülenlik, bir hastalık değil; bir çağrıdır. “Artık zırhını bırak, insan ol.” Çünkü sevgi, güçlü görünmeye değil, gerçek olmaya tahammül eder.

KABUĞU TAŞ, İÇİ KORKU
Kırılgan maskülenlik, kabaca şöyle anlatılabilir: Erkeklik algısının dışı sert, içi pamuk gibi. Kabuğu taş, içi korku. Yani bir yandan güçlü, başarılı, karizmatik görünmeye çalışırken; öte yandan onay, ilgi ve beğeniyle var olabilen bir erkeklik hali. Birine “Güzel olmuşsun” demek bile onun kendine güvenini sallayabilir.
Kadının ilgisini kaybedince, kendini değersiz hisseder. Ama bunu kabullenemez. “Ben güçlü bir adamım” diyerek kendi zayıflığını bastırır. Sonra da en küçük ilgisizlikte patlar: “Sen değiştin!”, “Eskisi gibi davranmıyorsun!” Bu aslında güç değil, korkunun maskesi. Instagram, bu kırılgan maskülenliğin en sevdiği sahnedir. Bir kadın story koydu mu, gözleri hemen oradadır. Beş dakika içinde kalp, on dakika içinde mesaj gelir. Ama kadının ilgisi azalsın, anında “Benimle oyun oynama” moduna geçer. Oysa mesele oyun değil. Mesele, içindeki çocuğun hâlâ sevilmek istemesidir. Ama ‘çocuk’ olduğunu fark edemediği için ‘haklı erkek’ rolüne bürünür. İlgi görmediği her an bunu saygısızlık sanar. Halbuki sadece insani bir korku yaşıyordur: “Artık bana ihtiyaç duyulmuyor.” Sürekli ilgi isteyen erkeklerin çoğu, aslında sevgiyi değil, güven hissini arıyor.
İlgilenilmek onlar için bir tür “Ben hâlâ önemliyim” onayı. Kadın biraz mesafe koydu mu, içsel alarm çalıyor: “Terk mi ediliyorum?” Ama o alarmı duygusal olgunlukla değil, kontrolle susturuyor. Sorguluyor, kıskanıyor, suçluyor. Aslında yapmak istediği tek şey: Bağ kurmak. Ama bunu sevgiyle değil, kontrolle karıştırıyor.

İLGİ İKİ TARAFIN ORTAK DİLİ
Toplum erkeklere diyor ki: “Senin zayıf olma hakkın yok.” Ama aynı toplum kadına “Duygusal ol” diyor. İşte bu ikilik, erkekleri içten içe ikiye bölüyor. Bir yanda güçlü görünme baskısı, öte yanda sevilme arzusu. İç çatışma büyüdükçe kırılganlık da büyüyor. Kadın ilgi göstermediğinde, bu çatışma patlak veriyor. Erkek, “Sevilmedim” diye değil; “Güçsüz hissettim” diye kırılıyor. Ama o farkı göremiyor. Olmaz olur mu?
Toplum sadece erkeklere değil, kadınlara da “Erkek dediğin sahip çıkar” mesajını verdi. Kadın da ister istemez “Beni aramazsa sevmiyor” düşüncesine alıştı. Yani ilgi, iki tarafın da ortak dili oldu. Ama bu dil sağlıklı değil. Kadın ilgiyi sevgiyle ölçüyor, erkek ilgiyi güçle. Bir taraf “Beni düşünmüyor” diye kırılıyor, diğeri “Beni kontrol ediyor” diye kaçıyor. Sonuç: Herkes ilgiden yanıyor ama kimse gerçekten bağ kuramıyor.

YETERSİZİM AMA KİMSE BİLMESİN
Bazı belirtiler dikkat etmek gerekir:
1- Her şeyin merkezinde kendini görür.
2- Sessiz kalıp seni test eder.
3- İltifat bekler ama teşekkür etmez.
4- “Beni kıskanıyor musun?” diye sorar, çünkü o kıskançlıkla değerini ölçer.
5- Özür dilemek yerine trip atar.
6- Duygusal olarak derinleşmekten korkar ama duygusal bağ ister.
Bu davranışlar aslında egodan değil, korkudan gelir. Korkusu ise tek bir cümleye sığar: “Yetersizim ama kimse anlamasın.” Evet, ama bunun yolu ‘güçlü görünmek’ten değil, gerçek duygularını fark etmekten geçiyor. Bir erkek kendi kırılganlığını sahiplenmeye başladığında, maskülenliği de olgunlaşıyor. Çünkü olgun maskülenlik, duygusuzluk değil; duygularını yönetebilmek. Güç, bastırmakta değil, anlamakta. İlgiyi sürekli istemek yerine paylaşmayı öğrendiğinde, ilişkiler de nefes alıyor.

UNUTMA
Sevgi gösteriş değil, görülmektir. Erkek güçlü görünmeyi bırakıp gerçekten görünür olduğunda, kadın da savaşmayı bırakır. Çünkü sonunda herkesin istediği tek şey: İlgi değil, huzur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu