Ortadoğu Tarihinde Dönüm Noktası! Gazze ateşkesini Türkiye nasıl denetleyecek?

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç.Dr. Şuay Nilhan Açıkalın: Tabii şunu söylemek gerekiyor, bugün Sayın Cumhurbaşkanımız da akademik açılış yılının altını çizdi. Bu ateşkes bir kere öncelikle kanın durması açısından çok sevindirici bir haber. Bunun önemini görmek gerekiyor. Gerçekten insani durum Gazze’de çok kötü bir sürece doğru evrilmişti. Şimdi ekranda da siz de paylaştınız, anlattınız bu sürecin nasıl işleyeceğine dair. Özellikle tabii ilk 20 maddelik planın bu ön kısmındaki rehineler sürecinden ortaya çıkan bu ateşkesin ilk kısmının bu bağlamda önemli olduğunu görmek lazım. Bu ateşkesle birlikte bu maddeler hayata geçirilirken eş zamanlı olarak da aynı zamanda insani yardımın Gazze’ye ulaşması konusunda da adımlar atılacak. Bu kısmı da Gazze için oldukça önemli.
Elbette ikinci kısım aslında en çok merak edilen boyutlardan bir tanesiydi. Bu rehine teslimiyle birlikte daha önce ifade edilen İsrail’in geri çekilmesinde nasıl gerçekleşecek ve bu süreç nasıl ilerleyecek diye. Buradaki ortaya çıkan anlaşmaya baktığımızda da İsrail güçleri tüm rehineler serbest kaldıktan sonra aslında o haritada dördüncü faz gibi görünen tampon bölgeye çekilecek. Bu oldukça önemli, çünkü şu anda zaten çok dar bir alana sıkıştırılmış durumda Filistinliler. En az bu, bu bağlamda bir 15 kilometrelik bir rahatlama sağlayacaktır. Yine keza aynı şekilde burada karşılıklı rehinelerle mahkumların değişimi süreci de oldukça önemli olacak.
Bunların sağlıklı bir şekilde yürütülmesi de diğer adımların atılmasında ve sürekliliğin sağlanması açısından da en önemli belirleyici unsur olacağını söylemek mümkün. Belki bu sorunuza istinaden hemen şunu da eklemek gerekiyor: Bu ateşkesin ilan edildiği süreçten sonraki hem Gazze içerisindeki sevinç hem de bu bağlamda biraz önce yurt dışındaki yansımalarına da baktığımızda, hakikaten Türkiye belki 20 yıldır tarihe geçecek çok büyük arabuluculuk faaliyetleri gerçekleştirdi. Keza halihazırda devam eden Rusya-Ukrayna var. Ama bugün konuştuğumuz bu süreç sadece Gazze meselesini değil, Ortadoğu tarihi açısından da önemli bir dönüm noktası olma potansiyelini taşıyor.
Stratejist Dr. Mehmet Bozkuş: Şimdi Merve Hanım, tarihi ve geçmişi kirli olan bir terör devletinden bahsediyoruz. Dolayısıyla güvenin ortaya çıkabilmesi için, güvenin taraflar arasında sağlanabilmesi için görüşmelerde taraflı arabulucuların var olduğunu görmekteyiz. Tarafsız değil, taraflı arabulucuların. Ve taraflı arabulucuların da aynı zamanda garantör ülke konumuyla Gazze’deki süreci yönetecek ülkeler konumunda olduğunu görmekteyiz. Burası çok önemli bir kazanım bence. Çünkü hem Amerika Birleşik Devletleri’nin, hem Türkiye’nin ve Katar ve Mısır’ın bulunması önemli. Şimdi taraflı arabuluculuk noktasında baktığımız zaman Amerika Birleşik Devletleri zaten tarafını net bir şekilde ifade eden Başkan Trump’ın açıklamaları var, İsrail’in yanında olduğuyla ilgili. Bu tarafta da 7+1 bir toplantısı olarak değerlendirdiğimiz Birleşmiş Milletler’deki Sayın Cumhurbaşkanımızın gündemi görsellerle dünyanın küresel vicdanına taşıdığı o konuşmasından sonraki yapılan toplantıda Türkiye’nin başkanlığında iki bölge dışı ülke ile beraber beş bölge içi ülkenin katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu süreç aslında çok stratejik bir öneme sahipti ki burada Türkiye’nin hem bölgesel güç hem de küresel güç noktasındaki önemli gücünün Başkan Trump’a da net olarak yansıtılması ve bölgenin geleceği ve Amerikan’ın bölgedeki çıkarları noktasında hangi riskleri içerdiğini ifade eden büyük ve geniş bir toplantı yapıldığını söyleyebiliriz. Ve Katar saldırısı sonrası bölgede birçok dengelerin değiştiğini görmekteydik, çünkü. Ve bu dengelerin değişmesinin en somut neticesine de baktığımız zaman Suudi Arabistan’la Pakistan arasında yapılan stratejik işbirliği, nükleeri de kapsamasıydı.
Çünkü güvenliğini Amerika Birleşik Devletleri’ne teslim eden ülkeler vardı ve aynı zamanda günümüzün Sykes-Picot Anlaşması olarak değerlendirdiğimiz İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde de İsrail’e bakışları farklı noktaya gelmiş olan ülkeler vardı. Ancak bu süreçte Katar saldırısı tamamen Amerika Birleşik Devletleri için bölge ülkelerinin çıkarlarından daha çok İsrail’in çıkarları doğrultusunda hareket edeceği gerçeğini ortaya çıkarttı. İşte bu süreç belki de bugünlere gelinmesindeki en büyük dinamik değişikliğin ana sebebi olarak yerini aldı. Şimdi tabii bu süreç nasıl işleyecek sorusu tabii herkesin kafasında soru işaretleriyle dolu bir süreci başlattı.
Çünkü geçmişi kirli olan ve hiçbir uluslararası hukuka ve çıkan kararlara uymayan bir katil ve soykırımcı İsrail gerçeği var. Şimdi bu sürecin olabilmesi için tabii 48 tane rehine var. Siz de biraz önce konuşmanızın başında belirttiniz. 20 tane canlı rehinenin tek seferde teslim edilmesi öngörülüyor. Ve bunun karşılığında da 2000 tane, yani 48 tanesi teslim edildikten sonra 2000 tane de Filistinli kardeşlerimizin teslim edilmesi süreci var. Şimdi bu sürecin denetlenebilir olması çok önemli. Ve Sayın Cumhurbaşkanımızın, Türkiye’nin bu süreçte bölgede yer alacağını açıklaması çok çok stratejik bir konuma sahip.
Şimdi zaten 20 maddelik Trump planının sadece iki maddesi görüşüldü ve mutabakat sağlandı. Bundan sonraki maddeler çok daha çetin ve çok daha uzun soluklu geçecek. Rehineler ve ateşkes. Rehineler ve ateşkes üzerinde anlaşma sağlandı. Diğer maddeler henüz daha görüşülmedi ve Hamas’ın da çok stratejik bir akıl çerçevesinde hazırlanmış olan cevapları da yine gündemde. Hamas insani konuları ön plana çıkartan ilk iki maddede…
İlk iki madde ateşkes ve insani yardım ve rehinelerin teslimi konusunda. Ondan sonraki süreç ve görüşmeler devam edecek. Ancak planlanan bir güç var. O gücün bölgeye yerleşmesi perspektifinde de bu süreç devam edecek. Burada net bir konunun anlaşılması anlamında önem arz ediyor. Çünkü ateşkes ve rehinelerin ve insani amaçlı yardımların bir an önce bölgeye ulaştırılması. Bu konuda taraflar ilk bölümde anlaşma metnini sağladılar. Ve bundan sonraki anlaşma noktalarında da diyalog ve masanın devam etmesi yönünde karar aldılar. Ve bu süreç için de bölgeye gönderilecek olan arabulucu ülkelerden oluşturulacak olan güçle de bunun kontrolü ve tekrar sürecin devam etmesi noktasındaki adımlar atılacak. Bu süreç daha devam edecek. Dolayısıyla burası çok önemli. Şimdi…
Hamas’ın silah bırakması da dahil olmak üzere Filistin Devleti’nin kurulması şartına bağlayan bir Hamas gerçeği var. Ve silahlarını kurulacak olan Filistin Devleti’ne teslim edeceğini açıkladığını da hatırlatmak isterim. Şimdi bakın, burada esas nokta, bu mutabakat metninde anlaşmaya sağlanan maddelerin işleyiş konusu birinci öncelik olarak karşımıza çıkıyor. Bunun için denetlenebilir bir ateşkes yapılanmasına ihtiyaç var. Ve aynı zamanda bu denetlenebilir sürecin hukuki bir süreçle de bağlanması ve cezai müeyyidelerin de uygulanabilir şekilde sahaya sahip olacak siyasi diyalogla da desteklenmesi gerçeğini ortaya çıkartıyor. Şimdi bu süreçten sonra plan tabii ki kısa vadede çok önemli kazanımlar elde ediyor. Her şeyden önce insani amaçlı olarak kanın durması, ki Şuay Hocam da altını çizerek söyledi, kanın durması çok önemli bir kazanım. Ancak bu ateşkes fırsatı hem İsrail tarafında hem de Filistin tarafında kendi iç dinamikleri açısından da farklı konseptlerde farklı algılara ve çatışmalara yol açacak süreçler var ki bunların da onarılması gerekiyor.
Bakın Netanyahu gerçeği var, katil ve soykırımcı Netanyahu gerçeği var. Yine bakıyoruz, aşırı Siyonist Netanyahu’yla beraber iki bakanı daha var. Ve dünkü Mescid-i Aksa ziyaretinde o terörist bakanın, Ben-Gvir’in açıklamalarına baktığımız zaman tamamen hedeflerinden vazgeçtiklerini ifade eden bir süreç olmadığı gerçeğini görmekteyiz. İşte hem bu tarafa geldiğimiz zaman Filistinli kardeşlerimiz arasında da El Fetih ile Hamas arasındaki sorunların çözülme noktası önem arz ediyor. Bu süreçte tabii taraflı arabulucular tarafından önemli bir şekilde çözüm masasında hem tarafların kendi sorunları hem de İsrail, katil ve soykırımcı İsrail’le Hamas arasındaki sorunların tamamen çözülme noktasındaki yürütecekler faaliyetler topyekün devam edecek. Dolayısıyla burası çok önemli. Şimdi kalıcı bir siyasi çözüm de ancak bunun desteklenmesi ve arkasından da kontrolünün yapılarak uluslararası süreçte de hem uluslararası hukuk sisteminde hem de uluslararası adalet ve ceza mahkemelerinde verilmiş olan süreçle ilgili cezalar ve yıkım noktasında İsrail’in Gazze’ye yaşattığının bir tazmin bedelinin olması gerektiği sonucunu ortaya çıkartıyor.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç.Dr. Şuay Nilhan Açıkalın: Merve Hanım, şimdi tabii şunu bir hatırlatmakta yarar var. Bizim en yakında gördüğümüz ateşkes bu bağlamda Ocak ayındaydı. Yine Trump’ın biliyorsunuz sürece arabuluculuk ettiği. Şimdi bu ateşkesteki maddeler o zamanki süreçte daha farklıydı. Örneğin her adım arasında 60 günlük bir süre verilmişti. Nitekim sonrasında bu ateşkes yine İsrail tarafından daha 60 güne ulaşılmadan da bozulmuştu. Şimdi bugün konuştuğumuz bu maddeler içerisinde ve dün gece itibarıyla ilan edilen noktalarda bazı önemli farklılıkların olduğunun altını çizmek gerek sizin sorduğunuz üzere. Bu noktada şimdi özellikle daha önce esir takası ve rehine takasında hatırlayalım, 7 Ekim tarihi ve sonrasındakilerle ilgili bir ibare yoktu. Biz bunu burada ilk defa görüyoruz. İkincisi, yine Ocak ayındaki esir ve rehine takası içerisindeki süreçte karşılığında İsrail ordusunun bir geri çekilme planını kabul etme süreci yoktu.
Bu aslında diğerleriyle kıyasladığımızda en önemli gelişmelerden bir tanesi. 20 maddelik planın içerisinde haritalandırılan bu geri çekilmeden de farklı bir geri çekilmeye ulaşıldığını görüyoruz yapılan görüşmeler neticesinde. Çünkü orada her bir dört tane hat vardı. O her hat içerisinde farklı zaman dilimlerinde oluşması öngörülüyordu. Burada baktığımızda biraz önce adımları da ekrana yansıttınız orada da var. Özellikle rehinelerin tesliminden sonra tampon bölgeye geri çekilme ifadesi var. Bu bence önemli bir kazanım. Yine aynı şekilde baktığınız zaman bu bağlamda tabii zaten daha önceki ateşkeste de, bundan sonraki süreçlerde de en kritik ilk aşama diye ifade edebileceğimiz kısım Hamas’ın rehineleri serbest bırakması meselesi. Burada tabii bu rehinelerden hayatta kalmayanlarının da bu bağlamda işte cenazelerinin verilmesi noktasında da bir ek ayrıntı var. Biz bunu da Ocak ayındakinde görmüyoruz.
Bunlar öne çıkan ayrıntılar. Şimdi burada şunu da görmek lazım. Maalesef ekranda da görüyoruz, kabinenin toplanmasına çok kısa bir zaman kala İsrail bu bağlamda bazı saldırılar gerçekleştiriyor. Ama Amerika Birleşik Devletleri’nden de saat farkıyla zannediyorum ki belki ilerleyen saatler içerisinde bir açıklama, bir yaklaşım da göreceğiz. Amerika Birleşik Devletleri’nden ve Trump’tan geçtiğimiz günler içerisinde ve dün aslında buradaki Şarm el-Şeyh’teki görüşmeleri işaret ederek İsrail’in burada bir noktada buluşması konusunda ciddi bir telkin olduğunu görmek lazım.
Bence Amerikalılar dünyada şu anda en fazla İsrail’e güvenmeyen ülke, özellikle Katar saldırısından sonra. Tabii bunu kendi kamuoylarında aynı şekilde ifade edebileceklerini düşünmüyorum. Hiçbir zaman da böyle bir söylemde bulunulmadı Trump tarafından ama şunu da görmek lazım. Şimdi Pazar günü İsrail’e gitmesini birçok farklı bağlamda okumak mümkün. Sonuç olarak Trump bir şekilde mesela dün gece paylaşılan Beyaz Saray’dan paylaşımlara baktığınızda tamamen Trump’ın bu noktada yine Nobel Barış Ödülü çerçevesinde buradaki başarısı ifade ediliyor. Amerika Birleşik Devletleri Ocak ayında yaşadığını tekrar yaşamak istemiyor gibi görünüyor. Fakat siz de dile getirdiniz, İsrail bu konuda hiç kimse için güvenilir bir aktör değil. Bence Pazar günü İsrail’de bir şekilde yine İsrail’in kısmi olarak istediği mesajları veren bir Trump konuşması duyacağız. Çünkü zaten şunu da söylemek mümkün, o yüzden de Türkiye’nin buradaki varlığı çok kritik.
Sonuç olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin ortaya koyduğu planın içerisinde bu sürecin daha itidalli, daha Filistinlilerin insani boyutlarıyla örtüşen bir noktaya taşımak açısından Türkiye’nin etkin rolü var. Yoksa ilk 20 maddelik planın açıklamalarına baktığınızda da hiç bu zamana kadar şehit edilmiş 70.000 Filistinli ifadesi yok. Yani dolayısıyla ortadaki ateşkes planının oluşturulması ve uygulanmasında buradaki aktörlerin kendine özgü rollerini, kendine göre okumaları önemli olduğunu düşünüyorum ben. Elbette Türkiye’nin bakış açısıyla bir noktada ortak, bir benzer söylem ve beklenti oluşmuş ki Türkiye’de bu sürecin içerisinde çok büyük katkı sundu. Nitekim bunu Birleşmiş Milletler haftasında da Sayın Cumhurbaşkanımız Washington ziyaretinden sonra da dile getirdi.
Ancak şu farkı da görmek lazım. Biz bugün daha belki 4 aşamalı gördüğümüz ortadaki haritanın dışında direkt tampon bölge ifadeleri kullanıldıysa, yine Hamas’ın verdiği ilk cevap ve ilk cevaptan sonra Şarm el-Şeyh’te bir masanın kurulması sağlandıysa, burada bölge ülkeleri ama en başta da Türkiye’nin varlığının çok kritik bir rolü var. Defaatle de zaten dünkü açıklamada da Başkan Trump da Türkiye’nin altını çizdi. Yani burada ortaya konan bu ateşkesin bu açıdan diğer Ocak ayındaki ateşkes açısından farklılıkları hem diplomatik anlamda hem içerik anlamda var. Bundan sonra ilk aşama, yani buradaki konuştuğumuz o sizin saydığınız 7 basamak tamamlandığında süreç nereye evrilecek, onu da hep beraber göreceğiz.
Stratejist Dr. Mehmet Bozkuş: Tabii, bakın Merve Hanım, şimdi bu anlaşmanın birinci aşaması, ikinci aşaması. Önce şunu netliğe kavuşturalım isterseniz de, ondan sonra sorunuza cevap vereyim. Bu anlaşmanın tabii ki birinci safhası. Bu uygulamaya konulduktan hemen sonra ardından başlayacak olan ikinci aşama görüşmeleri devam edecek. Bunu bir kere net bir şekilde hem Hamas’tan yetkililer açıkladı hem de Associated Press’te de bu konuda bir açıklama var. Bunu belirtmemiz gerekiyor. Tabii Başkan Trump şu anda varılan bu ilk bölümdeki, birinci aşamadaki ateşkesle beraber bölgedeki barış ve huzuru sağlama noktasında kaybettiği prestijini Amerika Birleşik Devletleri’nin tekrar kazanma hamlelerinin ataklarını yapma gayreti içinde. Ve Mısır’a davet edilmesi de bunun, bu anlaşma süreciyle ilgili çok önemli bir davettir bu bölge anlamında.
Yine İsrail açısından da baktığımız zaman İsrail kamuoyunda 20 maddelik metin açıklandığı zaman katil ve soykırımcı Benyamin Netanyahu’nun açıklamaları çok farklıydı. Ve bugünkü gelen 5 maddelik verilen cevaptan sonra da Benyamin Netanyahu’nun eline, Hamas’ın verdiği 5 maddelik cevaptan sonra da Benyamin Netanyahu’nun eline adeta pimi çekilmiş bir bomba bırakılmıştı. İşte bu süreçte şu anda Benyamin Netanyahu kendisinin siyasi geleceğinin ne olacağı ve İsrail’de kamuoyunun kendisine bundan sonra hangi bakışla yaklaşacağı soruları da önemli bir soru işareti olarak yerini almış durumda. İşte Başkan Trump tüm bu soruları gidermek üzere belki de bölgeye geliyor ve aynı zamanda da Netanyahu’nun siyasi geleceğinin tehlikeye girdiğinin farkına varmasıyla beraber ortaya çıkacak riskli bir durumun da önüne geçmek istiyor. Yani güvenilmez bir Netanyahu’nun varlığını dünya kabul ettiğini ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de bunu çok iyi bildiğini söylememiz gerekir ki.
Ve aynı zamanda denizden de çıkış yolu gasp edilmiştir. Dolayısıyla bu suçları işleyen İsrail, ilk etapta hem insan haklarını çiğnediği hem Filistin Devleti’nin topraklarını gasp ettiği süreçte anlaşma gereği ilk etapta geri plana çekilme süreci var. Bu geri plana çekildikten sonra coğrafyada yaşayan Filistinli kardeşlerimiz için önce güvenlik, yani görev gücü sahaya girecek ve güvenlik noktası, insani nokta. Tarımdan gıdaya, eğitimden sağlık hizmetlerine kadar, enerjiye kadar, ulaşıma kadar, iletişime kadar birçok noktada Gazze coğrafyası tamamen yok edilmiş durumda. Tamamen baktığımız zaman bunların rakamsal örneklerini ben size isterseniz birkaç tanesini müsaade ederseniz söylemek istiyorum. Bakın neler olduğunu ben size şuradan isterseniz müsaade ederseniz hemen iki dakikada birkaç tanesini vermek istiyorum. Ve bu süreçte baktığımız zaman resmi kayıtlara göre değişken, Birleşmiş Milletler Raportörünün soykırım olarak adlandırdığı rakamın 680.000 olduğunu ifade etmemiz gerekiyor öldürülenlerin. Ama şu anda resmi rakamlara göre yaklaşık 70.000’e ulaşmış. Bunun 460 kişisi açlıktan maalesef ve maalesef hayatlarını kaybetmiş. 154’ü çocuk, 460 kişi açlık nedeniyle hayatını kaybetmiş.