HİLAL KAPLAN / Aksa yiğitlerine selam ile…


İzzetin son yüzyıldaki en büyük meydan okumalarından birinin üzerinden tam iki yıl geçti.
7 Ekim 2023’te Gazze‘de kuşatma, açlık ve tecrit altında yaşamaya mahkûm edilen bir halkın yorgun ama onurlu duruşundan bir fırtına koptu. Dünyanın unuttuğu bir köşeden, Aksa Tufanı Harekâtı başladı.
O gün bazıları, “Her şey normalken buna ne gerek vardı?” diye sordu. İşte mesele de buydu: Bizim “normal” dediğimiz şey; açlıktan ölen çocuklar, ilaç bulamadığı için can veren bebekler, canı istediğinde katliam yapan işgalcinin keyfiyetiydi. Bu “normale alışmak” en büyük çürüme değil miydi?
Siyonist İsrail‘in Mescid-i Aksa’ya yönelik artan saldırıları, Gazze’deki mücahitleri susmaya değil, harekete geçmeye sevk etti.
Ve biz o gün gördük ki: Bir halk, canını feda eder ama izzetini asla…
7 Ekim sadece bir operasyon değil; maskelerin düştüğü gündür.
“Basın özgürlüğü, insan hakları, savaş hukuku” diye nutuk atan Batı, iş İsrail’e gelince bunların tamamını çöpe atmaktan çekinmedi. Dünyayı yönettiğini sanan dev şirketler, siyonizmin önünde diz çökmüş kölelerden ibaretti.
Soykırım bilançosu tutmanın anlamı var mı bilmiyorum. Çünkü karşımızda her gün yeni bir suç işleyen bir terör aygıtı var. Ama unutmayalım: 50 binden fazla Filistinli çocuk katledildi. Binlercesi daha emeklemeyi bile öğrenemeden öldürüldü. Binden fazla aile ağacı tamamen yok edildi. Geride kalanlar ise çoğu zaman hayatta tek bir ferdini tutunacak dal olarak bulabildi.
İki yıl geçmişken şunu net biçimde söyleyebiliriz: Filistinliler, bütün acılarına rağmen direnişçilerine tek bir kötü söz etmedi. Çocuğunu kaybeden anne de, annesiz kalan çocuk da “Keşke direniş olmasaydı” demedi. Çünkü onursuz yaşamaktansa şerefli ölüm, onlar için daha gerçek hayattı.
Direniş, er ya da geç kazanacaktır.
Bizim görevimiz şu anda karınca misali olabilir ama kükreyip siyonistlerin tepesine bineceğimiz günlerin özlemini de diri tutmak zorundayız.