FİKRET TOPAL / Yeni Yasama Yılına Başlarken


Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28. Dönem 4. Yasama Yılı, 1 Ekim 2025 tarihinden itibaren başladı. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan‘ın özel bir oturumla açılışını yaptığı Genel Kurula CHP protesto ederek katılmama kararı aldı. Nitekim bu karar akabinde Sayın Devlet Bahçeli tarafından ağır bir şekilde eleştirildi ve oturuma katılmamanın Gazi Meclisimizin saygınlığına gölge düşüreceğinden ve gerginliklerle vakit kaybetme lüksümüz olmadığından bahsetti.
Şu Kutuplaşma Meselesi
CHP lideri Özgür Özel, Meclisin açılışına katılmama kararını Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “meşruiyet kazandırmamak” gerekçesiyle aldıklarını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, özellikle de yaklaşık 25 yıldır halkın oylarıyla seçilen bir partinin ve liderin, böyle bir şeye ihtiyacı olmadığını ve CHP’nin kimin meşru olup olmadığını belirleyecek bir iradesinin olmadığını dile getirmeye gerek yok. Zira, Erdoğan’a o meşruiyeti hem 2023 seçimleri sonrasında tekrar almış olduğu yüzde 52’lik oy hem de Anayasa’dan kaynaklanan haklar fazlasıyla sağlıyor. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Anayasamızın 104. Maddesinde sayılan görev ve yetkileri arasında “Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapar.” maddesi hatırlatılabilir. Bu hususta hiçbir sorun olmadığı aşikâr. Ancak CHP’nin bu kararı almasının arkasında yatan temel sebep kutuplaşma iklimini devam ettirmekten başka bir şey değil.
Bugüne kadar muhalif aktörler ve entelektüellerin sürekli dile getirdikleri bu kutuplaşma söylemi, maalesef çok tartışılmayan ve tek taraflı bir şekilde ele alınan bir hadise oldu. Aslında bu ve benzeri suni gerginlikler yıllardır yaşanan onlarca örnekten sadece biri olarak, kimin kutuplaşmayı körüklediğini göstermesi açısından önemli bir gösterge olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bunların ardından peki neler yaşandı? Genel kurulu açılışı sırasında ve sonrasında resepsiyonda yaşananlar ve ortaya çıkan samimi ortam aslında neler yaşandığının en net fotoğrafıydı. Siyasi nezaketin gerektirdiği ölçüde partilerin ve liderlerin mesajı birlik ve beraberlikten başka bir şey değildi. Bunu devam ettirmek ve siyasal temsilcilerin birlik ve beraberlik ruhunu zedeleyecek davranışlardan sakınmaları demokratik olarak olgunlaşma sürecimize bir tuğla demektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mesajı Neydi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Büyük ve güçlü Türkiye ülküsüne giden yolda hepimiz biriz ve beraberiz” sözleri aslında mesajını net bir şekilde iletti. Farklı siyasal görüşlere sahip olunsa da meselenin Türkiye olduğunu ve gerisinin teferruat olduğunu dile getirirken herkesin ortak paydada birlik ve beraberlik içerisinde buluşması gerektiği vurgusu açılış oturumunun ana fikri olarak yerini aldı. Nitekim bu ana fikir hem konuşma sırasında hem de daha önceleri iç cephenin tahkim edilmesi kavramıyla tekraren vurgulanmıştı. Bunun ardından birlik ve beraberlik vurgusunu, barış iklimine yönelik özel hassasiyetle ulusal ve uluslararası bağlamda tekrarladı Sayın Erdoğan.
Barış ikliminin devamı için bahsedilen ilk meselelerden biri Terörsüz Türkiye sürecinin devam ettirilmesiydi. Bugüne kadar bu süreci baltalamak isteyen aktörler bugün atılan adımları eski süreçlerle bir araya getirerek paralellik kurmak istese de meselenin eskisi gibi olmadığı açıkça görülmektedir. Hem terör örgütünün tek taraflı silah bırakmaya zorlanması ve kendini feshettiğini açıklaması hem de ulusal ve uluslararası bağlamda değişen ve Türkiye’nin elini güçlendiren gelişmeler sürecin eskisinden bambaşka bir şekilde ele alınması gerektiğini zorunlu kılmaktadır. Nitekim süreç halen nihayete ermiş değil hem meclis hem de ilgili aktörler çeşitli komisyonlar ve çalıştaylarla süreci devam ettiriyor ve önümüzdeki günler bu tür gelişmelere gebe.
Türkiye’nin barış ikliminde Suriye’de yaşananların da büyük bir rolü olduğundan Suriye içerisinde de sağlanan birliğin devam etmesi gerektiği de bir başka vurguydu. Erdoğan, sadece sınır içerisindeki değil, sınır ötesindeki Kürtlerin de kardeşi olduğumuzu vurguladı. Nitekim uzun yıllardır Suriye’de yaşanan terör ve istikrarsızlık ortamının Türkiye’nin barış ve huzur iklimine zarar verdiğini biliyoruz.
Son olarak uluslararası bağlamda da Gazze’de yaşanan insanlık katliamının ortaya çıkardığı trajedi karşısında barış çağrıları yinelenirken o sırada küresel Sumud filosu da İsrail sınırına yaklaşmak üzereydi. İsrail’in iki yıldır Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma karşı bir nevi küresel bir haykırış olarak da görülen bu filoya İsrail askerleri gece saatlerinde yasa dışı bir şekilde saldırdı. Türkiye tarihi, coğrafi ve kültürel pozisyonu gereği Gazze’de de barış ikliminin sağlanması için desteğini uzun yıllardır sürdürdü.
Açılış Sonrası Resepsiyon
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı resepsiyonda en çok konuşulan karelerden biri de liderlerin mermer salonda yaptığı sohbet sırasında geldi. Çoğu liderin bir arada olduğu salonda ortaya çıkan samimi ortam, muhalif aktörler dışında kimseyi rahatsız etmemiş gibi duruyordu.
Kimileri bu atmosferi ve ortaya çıkan tabloyu Erdoğan’ın meşruiyetini arttıran bir eylem olarak görmeyi tercih etti ve aslında kutuplaşmanın devam ettirilmesi gerektiğini de farklı bir açıdan ifade etmiş oldular. Zira bu zihnin arka planında Erdoğan’ın yalnızlaştırılması, neredeyse hiçbir pozitif gündemle bir arada anılmamasını sağlamak var. Sosyal medyadaki tezviratın çabası da aslında benzer. Sürekli ve kasti bir şekilde negatif gündemi devam ettirerek buradan sorumluluğu iktidara yüklemek en temel gaye.
En nihayetinde neredeyse tüm parti liderlerinin katıldığı resepsiyonda ortaya çıkan samimi kareler Türkiye’nin iç cephedeki barış ve huzur ortamı için önemli bir an olarak görülmeli. Zira bu tür özel günlerde dahi bir araya gelmekten imtina eden siyasetin kutuplaşmadan başka bir şey üretmesi mümkün değildir.