NİHAT HATİPOĞLU / İslam, savaşta bile çocuk ve kadınları öldürmeyi yasaklar


Hazreti Peygamber (SAV), savaş hâlinde bile gayrimüslimlerin kadınlarını ve çocuklarını öldürmeyi yasaklamıştır. Bir savaşta, bir kadının öldürülmüş olduğunu gören Resulullah, kadın ve çocukların öldürülmelerinin haram olduğunu söyledi. Bir seferde ise bazı Müslümanların çocukları öldürmeye teşebbüs ettiklerini duydu. Son derece sert bir şekilde, “Bazılarına ne oluyor ki çocukların öldürülmesini istiyorlar; kadınlar aynı gidiyorlar” buyurdu.
Sahabeden biri şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Onlar müşriklerin çocuklarıdır. Yaşasalar babaları gibi olacaklar.” Efendimiz (SAV) bunun üzerine şöyle buyurdu: “Dikkat ediniz. Sizin en seçkin ve önde olanlarınız da müşriklerin çocuklarıydı. Sakın çocukları öldürmeyin. Her bir çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra babası veya annesi onu Hıristiyan veya Yahudi yapar.”
10 PRENSİBE DİKKAT!
Hz. Peygamber, “Çocuklar İslam fıtratı üzerine doğar” ifadesiyle, “müşriktir” diye öldürülen çocukların Müslüman olan bir çocuğu öldürmekle aynı olduğunu belirtiyor ve konuyu daha caydırıcı hale getiriyor. İbn Abbas‘a, “Hz. Peygamber’in müşrik çocukların öldürülmesi konusunda bir tavrı var mıydı?” diye sorulduğunda, “Hz. Peygamber (SAV) müşrik çocuklarını öldürmemişti, sen de öldürme” cevabını vermiştir.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra da İslam önderleri ile komutanlarının tavrı böyle oldu. İslam komutanları; savaşta çocuk, kadın, kilisesinde ibadet eden din adamını öldürmeyi yasakladılar.
Hz. Ebubekir (RA) halifelik yıllarında bir komutanını Şam‘a yolcularken, “Gittiğin yerde kendini Allah’a adamış rahipler göreceksin Sakın onlara dokunma!” dedikten sonra şöyle buyurmuştur:
“Sana uyman gereken 10 prensibi söylüyorum. 1. Hiçbir kadını öldürme. 2. Hiçbir çocuğu öldürme. 3. Hiçbir yaşlıyı öldürme. 4. Hiçbir ağacı veya meyve ağacını kesme. 5. Hiçbir evi yıkma. 6. Hiçbir hayvanı, koyunu vs. kesme. 7. Hiçbir deveyi kesme. 8. Hiçbir arı kovanını yakma. 9. Korkaklık gösterme. 10. Mala ihanet etme.”
Hz. Ömer de valilerine gönderdiği yazılı belgede; kadınlara, çocuklara, hasta, düşkün ve yaşlı olanlara dokunmamalarını emretmiştir.
BARIŞTAN YANA OLUN
Bir bugünkü dünyaya bakalım, bir de 1400 sene önceki duruşa. Bugün çocuklar öldürülüyor, kadınlar öldürülüyor, baskınlar yapılıyor, camiler yıkılıyor, kiliselere veya havralara saldırılıyor, insanlar ya savaşta terör saldırısında veya başka bir nedenle yok ediliyor. Gazze’de on binlerce çocuk katledildi. Masum siviller yok edildi ve hâlâ yok edilmeye devam ediyor.
Bizler acaba Hz. Peygamber ve sahabesinin buyurduğu gibi din, dil ve ırk farkı gözetmeden her türlü şiddetin önünde durabiliyor muyuz? Neticede Hz. Peygamber sadece Müslümanların değil, gayrimüslimlerin de haklı bir gerekçe veya savaş hâli olmadan öldürülmeyeceğini kayıt altına almış oluyordu. Sahabenin kendilerine karşı silah kuşanmayan kadınlara dokunmadıklarını biliyoruz.
Hatta İmam Malik ve Evzai şöyle derler: “Müslümanlarla savaşan bir devlet, gemilerinin önüne veya bir kalenin önüne caydırıcı olsun diye çocuk veya kadınları siper olarak koysa, Müslüman askerlerin o kaleye ateş etmeleri veya o kaleye saldırmaları caiz olmaz.” Kuran-ı Kerim “Savaş hâlinde bile barış ihtimali varsa hemen barışa yanaşın, saldırmayın” der. “Savaş hâlinde bile aşırı gitmeyin” emrini verir.
MÜŞRİKLERE GÜVENCE
Tevbe Suresi’nin 6. ayeti Hz. Peygamber’e şu emri veriyor: “Eğer müşriklerden biri aman dilerse (sığınma isterse) ona aman ver. Ta ki Allah’ın kelamını dinlesin. Sonra da onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder.” Çünkü müşrikler bu hâllerinden vazgeçmedikçe ebedi cehennem ehli sayılırlar. Bütün bunlara rağmen Kuran-ı Kerim, Hz. Peygamber’e “Onlara dokunma, onlara güvence ver ki onlar Kuran-ı Kerim’i dinlesinler, belki de aklederler de dönerler” buyuruyor. Müseylime’nin (yalancı peygamberin) bir heyeti Hz. Peygamber’e gelip Müseylime’nin peygamber olduğunu iddia eder. Buna rağmen Hz. Peygamber onlara dokunmaz. Müseylime’nin yalancı olduğunu söylemekle beraber heyeti misafir ettikten sonra geri gönderir.
Peygamber Efendimiz, Medine’ye gelen Necran Hıristiyanlarına ilgi göstermiş, bütün inatlarına ve cehaletine rağmen onlara dokunmamış, hatta ibadet etsinler diye mescidin bir köşesini onlara tahsis etmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Osmanlı topraklarını Endülüs, Rusya ve Avrupa’dan kaçan Yahudilere açması ve onlara güvence vermesi, Hazreti Resulullah’ın bu hoşgörüsüne dayanır. Hz. Peygamber’in duruşu Müslümanlar için hep örnek olmuştur.
KADINLARA TANINAN SINIRSIZ YETKİ
Hazreti Peygamber’den önce kadınların hiçbir itibarı yoktu. Cahiliye Araplarında kız çocuklarının diri diri gömüldüğünü, kadınların insan yerine konulmadığını, tatmin aracı olan bir obje gibi görüldüğünü, satıldığını, evlenmek veya boşanmak konusunda hiçbir seçeneğinin olmadığını kaynaklardan tespit edebiliyoruz. Kadınlar miras alamazlar ve onların görüşüne başvurulmazdı.
İşte bu çirkin geleneği Hz. Peygamber kadınların lehine bozdu. Kadınların herhangi bir müşrik veya kâfire güvence ve dokunulmazlık hürriyeti verebileceğini ilan etti. Bu ise o gün için devrim niteliğinde bir karardı. Hiçbir varlığı olmayan kadınlara, “Gayrimüslim birini İslam ülkesinde güvenlik içinde dolaşma yetkisine sahip kılabilirsiniz” deniyordu. Artık İslam beldesinde dolaşan bir müşriğe kimse dokunamayacak, ticaretine, ziyaretine karışamayacak ve “Bu adam falanca Müslüman kadının güvencesi altındadır” denilecekti.
Hz. Peygamber’in kızı Hz. Zeynep, henüz Müslüman olmayan eski eşi Ebü’l- As, Medine’ye girdiğinde, “Ebü’l-As benim güvencemdedir” demişti. Hz. Peygamber de Zeynep’in güvencesini onaylamıştı. Hz. Peygamber daha sonra kızının evine girip şöyle buyurdu: “Ebü’l-As’a iyi davran. Ona ikram et. Ancak sakın onunla yalnız kalma.” Hz. Peygamber sadece kızı Zeynep’in değil, amcasının kızı Ümmü Hani’nin, Hz. Osman’ın ve diğer sahabilerin de müşriklere verdikleri emanı aynen onaylamıştır. 1400 küsur yıl önce kadına tanınan bu büyük yetki kayda değerdir.