NEBİ MİŞ / Gazze ile ilgili yeni plan bir dönüm noktası olabilir mi?


BM’de Trump‘ın da katıldığı Gazze toplantısı ile ilgili bir önceki yazıyı; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Çok çok verimli, güzel bir toplantıyı bitirdik. Ben memnunum, sonucu da hayırlı olsun” şeklindeki açıklamasına atıfla “önümüzdeki günlerde ateşkese ulaşmak ve Gazze’nin geleceğine yönelik çabaların hızlanmasına bir işaret olabilir” öngörüsü ile bitirmiştim. Gerçekten de Gazze’de devam eden katliamın sonlandırılması ve Filistinlilerin geleceğine yönelik ortak çözüm arayışları hızlandı. Trump planı olarak adlandırılan ve 21 maddeden oluşan “içerik” medya üzerinden duyuruldu. Açıklanan söz konusu plan nihai bir yol haritası değil. Farklı ülkelerin çalıştığı ve katkı sağlayacak alternatif öneri içeren farklı planların olduğu anlaşılıyor. Bu bağlamda müzakereler de bir yandan devam ediyor. Çoğu kamuoyunun gözü önünde olmayan ve Türkiye’nin de bir kısmına öncülük ettiği diplomasi trafiği de sürüyor. Perde gerisinde yürüyen çalışmalarda ve müzakerelerde, önceliğin Gazze’de ateşkesin sağlanması, sivil katliamın durması ve bir an önce insani yardımların girmesi gibi konulara odaklandığı yapılan farklı açıklamalardan anlaşılıyor. Ama bütüncül olarak yürüyen müzakerelerde ve geliştirilen planlarda nihai amaç; bağımsız, egemen ve sınırları belli olan bir Filistin Devleti’ne ulaşmak. Buraya ulaşmak için zorlu bir süreç olduğunu vurgulamaya gerek yok. İsrail soykırım savaşını sürdürüyor. Gazze’de Filistinlileri sistematik açlığa mahkum etmeye devam ediyor. Şehri tamamen ele geçirmek için işgali devam ettiriyor. Batı Şeria’yı ilhak planından vazgeçmiş değil. İki yıldır devam eden İsrail katliamlarını Trump yönetimi şu ana kadar durdurmak için kararlı bir politika izlemedi. Hatta, Gazze’de yaşayan iki milyondan fazla Filistinlinin sürgün edilmesi gibi etnik temizliği savunan ya da Gazze Rivierası gibi gerçekçi olmayan planları savundu. Dünyada Netanyahu yönetiminin giderek yalnızlaşması, bir çok ülkenin İsrail’i soykırım yapmakla suçlaması ve aralarında Güvenlik Konseyi’nin iki daimi üyesinin de olduğu bir çok devletin Filistin’i tanıması, Trump’ın bu yeni plana iknası için kararını değiştirmesinde etkili oldu.
Ayrıca, en son BM’deki Gazze toplantısında da bir kez daha Trump’a toplu şekilde ifade edildiği gibi, Arap-İslam ülkeleri, tüm baskılara rağmen, Gazze’nin işgaline, Filistinlilerin sürgün edilmesine ve Batı Şeria’nın ilhakına karşı durdular. Bazı konularda görüş ayrılıkları olsa da iki devletli çözümden başka bir planın kabul edilmesinin bölgenin geleceği açısından telafisi mümkün olmayan sarsıntılara yol açacağının bu devletler farkındalar. Filistin devletine giden yolda, “güvenilir bir plan olup olmadığı” anlaşmanın netleşmesiyle ortaya çıkacaktır. Şu an için, ateşkese ulaşıldıktan sonra, İsrail’in Gazze’den kademeli çekilme süreci, bölge ülkelerinin güvenliği sağlamak amacıyla asker göndermesi, geçiş ile yeniden inşa sürecinde yönetimin kim tarafından, hangi mekanizmalarla yürütüleceği gibi konularda çerçeve bir plan gün yüzüne çıktı. Bugün, Washington’da Trump ve Netanyahu görüşmesi var. Netanyahu öncelikle bu planın bazı maddelerine itiraz ederek zaman kazanmaya çalışacaktır. Eğer plan kabul etmek zorunda kalırsa, uygulama süreçlerini sabote ederek bahaneler uydurmanın yollarını arayacaktır. Ayrıca, kendi siyasi geleceğini kurtarmak için kabinesindeki radikal bakanların hükümetten çekilme tehditlerini öne sürerek uluslararası toplumu oyalamayı deneyecektir. Dolayısıyla, planın içinde Netanyahu yönetiminin anlaşmaya uymadığında hangi etkili yaptırımlara maruz kalacağı açıkça ortaya konmalıdır. Trump’ın “sürgün” ya da “Gazze Rivierası” gibi gerçekçi olmayan önerilerden vazgeçerek bu aşamaya gelmesi önemli. Önerilen planları kabul etmesi için Trump’ın İsrail üzerindeki etkisini kullanması gerekir. Hatırlatalım, ABD’nin kesintisiz desteği devam etmese İsrail bu katliamlarını sürdüremezdi. Arap-İslam ülkelerinin de, iki devletli çözüm konusunda diplomatik çabalardan ve kararlı bir duruştan geri adım atmamaları lazım.