
(Foto: AA)
Bahçeli, dünyanın ekonomik düzenindeki yeni gelişmeleri de hatırlatarak şöyle devam etti: Öte yandan dünyanın ekonomik üretimi doğuya, uzak Asya’ya kaymıştır. Japonya, Çin, Güney Kore, Endonezya, Malezya, Singapur, Hindistan, Pakistan hatta Vietnam gibi ülkelerdeki toplam üretim Batı ülkelerindeki toplam üretimi aşmış, katlamıştır. Bunun geri döndürülmesi de şimdilik mümkün görünmemektedir. Eskiden sınırlı alanlarda ve taklit ürünlerde kendini gösteren Asya üretimi bugün en yüksek kalitede en teknoloji yoğun ürünleri içerecek biçime gelmiştir.
Dünyanın kuzey sektöründe ise Rusya tüm sarsıntılara rağmen askeri ve siyasi bir güç olarak varlığını sürdürmektedir. Batı’dan “NATO’nun genişletilmemesi, Rusya sınırlarında askeri yığınaklar olmaması, Rusya dışındaki Rusların varlıklarına zarar verilmemesi” gibi talepleri vardır. Elbette bu talepler, Ukrayna topraklarının işgal edilmesini haklı çıkarmaz. Ancak perde arkasında daha çok boyutlu bir Batı-Rusya mücadelesi olduğu da herkesin malumudur.
Avrasya’nın ortası Türk Dünyasıdır. Bu bölgede artık bugün bir uluslararası aktör olarak Türk Devletleri Teşkilatı bulunmaktadır. Beş daimi üyesi, üç gözlemci üyesi vardır. Bu devletler geleceğe birlikte yürümek istemektedirler. Bunların içinde NATO üyesi olan Türkiye olduğu gibi hem Kolektif Güvenlik Antlaşması (KGA) örgütü üyesi hem Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi olan Kazakistan ve Kırgızistan da vardır. Keza Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan, Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) de üyedirler. Bu etki gücü yüksek yapıların merkezinde Rusya ve Çin’in bulunduğu da bilinmektedir.
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT); Batı, Rusya ve Çin arasındaki mücadelede cazibe ve güç merkezi olabilecektir. Bunun için Avrasya coğrafyasının üç gücünün eşit konumlarda bir araya gelişi esastır. Bunlar Türkiye, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’dir.
TÜRKİYE TEK BOYUTLU DIŞ POLİTİKAYI AŞTI
Türkiye bir ulus devlettir. Ancak aynı zamanda bir imparatorluk bakiyesidir. Bizim çağrımızda işaret edilen bir çift başlı kartal sembolü vardır. Buradan kastımız, Doğuya da Batı’ya da baktığımız, her iki yönü de gördüğümüz hususudur. Türkiye tek boyutlu, tek renkli, tek vektörlü bir dış politikayı çoktan aşmıştır. Latin Amerika’dan Pasifiğe kadar geniş bir alana dair ilgisi, bilgisi ve bunlara ilişkin beklentileri vardır.
Bugün dünya devletlerinin çoğu, insanlığın ezici çoğunluğu hakça olmayan adaletsiz bir uluslararası sistem bulunduğu noktasında hemfikirdir. BM’in tüzel kişiliğinde temsil edilen uluslararası hukuksal düzen insanlığa barış ve güvenlik getirememekte, ancak BM’de reform talepleri hayata geçirilememektedir.
Sayın Cumhurbaşkanının “Dünya Beşten Büyüktür!” çıkışı anlamlı ve doğrudur. BM’de Güvenlik Konseyinin yapısında, veto yetkisinin niteliğinde mutlak suretle değişiklik gerekmektedir. Gelin görün ki bu çağrıları kuvveden fiile geçirecek olan tek başına Türkiye değildir. Esasen Türkiye’nin istikrarlı ve ısrarlı girişimlerinin bir farkındalık yarattığı ve benzer seslerin yükseldiği de bir vakıadır.
AVRASYA COĞRAFYASINDA EŞİT PAYDAŞLIK
Böyle bir ortak zeminin oluşmasıyla birlikte, BDT, ŞİÖ ve TDT, birbirlerinin hukukunu, varlığını gözeten, devletlerin egemen eşitliği ve hukukun üstünlüğü ilkelerine saygılı bir anlayışla dünyayı yeniden bir düzene kavuşturabileceklerdir. Bu süreçte hiçbir egemen devletin bir başka devletin yörüngesinde hareket etmesi beklenmemelidir. Müreffeh ve huzurlu bir bölgenin inşası için Avrasya coğrafyasında eşit paydaşlık sözkonusu olmalıdır.
Burada öncelikli hedef siyasi istişare ve işbirliği ile ekonomide çok boyutlu işbirliğidir. Ancak uluslararası güvenlik alanındaki mevcut kaos hâli sürerse bu birlikteliğin güvenlik boyutunu kazanması da kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir.
Türkiye’nin NATO üyeliği eğer Türkiye’yi NATO içinden gelebilecek muhtemel saldırılara karşı korumanın ötesine geçemiyorsa, bazı NATO müttefiklerimiz en hayati önceliklerimizi ve taleplerimizi görmezden gelebiliyorlarsa, kamuoyunda da bu noktada ciddi bir tepki yükselmişse Türkiye’nin tarihsel vizyonuyla mütenasip biçimde her iki yöne bakma zamanı gelmiştir.
“SDG’Yİ KIŞKIRTAN İSRAİL’DİR”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İsrail’in etkisi altında hareket eden SDG’nin, Türkiye için güvenlik tehdidi oluşturduğunu vurgulayarak, “Terör örgütü SDG’yi kışkırtan İsrail’dir” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İsrail’in sadece Gazze’de insanlığa karşı suç işlemekle kalmayıp bölgedeki 6 devlete adeta savaş ilan ettiğini söyledi.
İsrail’in bölgede istikrarsızlık yaratmaya çalıştığını vurguladı.
“İSRAİL BÖLGEDE İSTİKRARSIZLIK YARATIYOR”
Türkiye’nin yanı başında yaşanan bu durumun ciddi çatışma riskini beraberinde getirdiğine dikkat çeken Bahçeli, “Türkiye komşularının toprak bütünlüğünü herkesten fazla isteyen ve bunun için en ağır bedelleri ödeyen bir devlettir.” dedi.
Bahçeli, “İsrail, Terör örgütü SDG’yi Türkiye’de başlayan terörsüz Türkiye sürecine dahil olmasın diye kışkırtıyor, manipüle ediyor.” ifadelerini kullandı.
Terörsüz Türkiye sürecinin sekteye uğratılmaya çalışıldığına dikkati çeken Bahçeli, şunları kaydetti: “Tüm bu gelişmeler bizim en uzun kara sınırımızın hemen güneyinde cereyan ediyor. Türkiye bilindiği gibi 2016’daki hain darbe girişiminden sonra Suriye topraklarında dört büyük harekâtla tüm bu çabaların aslında boş olduğunu ortaya koymuş, bunun bedelini de ödetmiştir.
“TERÖRSÜZ TÜRKİYE MESAJI
Ancak birileri hâlâ akıllanmamakta ısrar etmekte, huzuru ve barış değil, kavgayı ve kaosu beslemektedir. Terörsüz Türkiye’nin terörsüz ve istikrarlı bir bölgeyi inşa edecek olmasından da rahatsızlık duyulmaktadır. Öte yandan Türkiye’nin kuzeyinde de 2022 yılından beri bir Rusya-Ukrayna savaşı sürüyor. Her iki devlet de Türkiye’nin çok yakın ilişkileri olan devletlerdir ve Türkiye bu savaşın bir an önce bitmesini arzu etmektedir. Dünya şahittir ki bu yönde birçok adımı da atmış bulunmaktadır. Ancak dünyanın bugünkü hali bu konuda da yeterince umut vermekten uzaktır. Türkiye, tarihin her döneminde dünyadaki mazlum milletlerin vaziyetine ilgi duymuş, gücü yettiğinde bunların imdadına yetişmeye gayret etmiştir. Bu konuda sadece kendi soydaşlarını veya dindaşlarını kollamak biçiminde hareket etmiş de değildir. Bunun en çarpıcı örneği Osmanlı döneminde İspanya’dan kovulan Yahudilere açılan kucaktır. “