NURULLAH GÜR / Fed’den yılın ilk faiz indirimi

Faizi 25 baz puan indirerek yüzde 4-4.25 aralığına çeken Fed, yine de risk almak istemedi. Yüksek faizin istihdam üzerinde ek baskı oluşturma olasılığını dikkate alarak kararını verdi. Tahvil faizlerinin düşmesi için Trump’ın Fed’den beklentileri bulunuyor
Küresel ekonomide haftanın en önemli gündemi, Fed’in faiz kararıydı. Beklentilere paralel şekilde Fed, faizi 25 baz puan indirerek yüzde 4-4.25 aralığına çekti. Fed kurmaylarının projeksiyonlarına göre, yıl sonuna kadar faiz 50 baz daha aşağıya çekilebilir. Fed bu toplantıda ekonomik büyüme beklentisini yukarı yönlü revize etti. Yıl sonu için çekirdek enflasyon beklentisi yüzde 3.1 olarak açıklandı. Bu enflasyon oranı, Fed’in hedefinin uzağında.
Normal şartlarda böylesi bir sapma, Fed’in daha şahin bir tutum sergilemesini gerektirirdi. Nitekim Fed’in ilk faiz indirimi için eylüle kadar beklemesinin nedeni de enflasyonun hedefe yaklaşmamasıydı. Buna karşın, yılın ilk yarısında istihdam verileri oldukça güçlü seyrediyordu. Son dönemde ise tablo değişmeye başladı. Fed’in fiyat istikrarı hedefinin yanı sıra Amerikan ekonomisi için “azami istihdam” hedefi de bulunuyor.
Enflasyon hedefin üzerinde olsa da Fed’in faiz indirimi kararının ardında, zayıflayan işgücü piyasasına dair veriler etkili oldu.
TAHVİL FAİZLERİ TEDİRGİN EDİYOR
İstihdamın yavaşlamasında, Trump’ın göçmenlere yönelik getirdiği kısıtlamalar veya yapay zeka temelli otomasyon gibi Fed’in etki edemeyeceği unsurlar etkili olabilir. Ancak Fed yine de risk almak istemedi. Yüksek faizin istihdam üzerinde ek baskı oluşturma olasılığını dikkate alarak kararını verdi.
Fed’in faiz kararı, uzun vadeli tahvil faizleri açısından da piyasalar tarafından merakla bekleniyordu. Washington yönetimi, uzun vadeli tahvil faizlerindeki yükselişten rahatsız. Koronavirüs salgınından bu yana, 10 yıllık tahvil faizi yüzde 0.69’dan yüzde 4.06’ya; 30 yıllık tahvil faizi ise yüzde 1.45’ten yüzde 4.65’e yükseldi. Tahvil faizlerinin düşmesi için Trump’ın Fed’den beklentileri bulunuyor.
Fed’in belirlediği politika faizi esas itibarıyla kısa vadeli faizleri etkileme gücüne sahip. Ancak Amerikan ekonomisi, Fed’in uzun vadeli tahvil faizlerini daha yakından takip etmesi gereken bir dönemden geçiyor. ABD’de bütçe açıkları ve kamu borcu artış gösteriyor. Salgın öncesinde yüzde 4.5 olan bütçe açığının milli gelire oranı, bugün yüzde 6.3 seviyesinde. 2020’nin başında yüzde 107 olan kamu borcunun GSYH’ye oranı ise 2025’in ikinci çeyreği itibarıyla yüzde 120 seviyesine gelmiş durumda.
Amerikan tahvillerinin satışını hızlandıran Çin’e son dönemde Hindistan da eklendi. Amerikan tahvillerine olan talebin azalması, kamu borcunun çevrilmesine yönelik endişeleri artırıyor. ABD, elindeki dolar gücü sayesinde bütçe açıklarını bir şekilde finanse edebilir. Buradaki kritik unsur, bu finansmanın maliyetinin gittikçe artmasıdır. Finansman maliyetleri arttıkça ABD’nin Çin ile rekabet etmesi için gerekli yatırımları yapması zorlaşır.
Günün sonunda, uzun vadeli tahvil faizlerini kontrol altında tutma görevi büyük ölçüde Fed’e kalacak gibi görünüyor. Ancak Fed’in bunu yalnızca politika faiziyle başarması mümkün değil. Bu nedenle, yakın gelecekte Fed’in yeni tahvil alım programlarının başlatması şaşırtıcı olmaz.
Birkaç ay önceki yazımda Trump’ın “Mar-a-Lago Uzlaşısı” hayalinden bahsetmiştim. Bu kapsamda Trump yönetimi, diğer ülkeleri bir şekilde ikna ederek ellerindeki kısa vadeli Amerikan tahvillerini 100 yıllık tahvillerle değiştirmeyi hedefliyor. Küresel iş birliklerinin temellerini bu kadar sarsan ve sürekli elindeki ticari ve finansal araçları tehdit unsuru olarak kullanan ABD’nin bu operasyonu gerçekleştirmesi çok da kolay değil.
KAMU BORÇ YÜKÜ ARTIYOR
Borç sadece ABD’nin sorunu değil. Koronavirüs salgını döneminde zirve yapan küresel borç oranı, sonrasında düşüşe geçti. Bu düşüşe rağmen, küresel GSYİH’nin 2.4 katı büyüklüğünde bir borç stoku var karşımızda. Hanehalkı ve özel sektörün borç yüklerinde gerileme dikkat çekse de kamu borcundaki artış sürüyor.
IMF, ortalamada ülkelerin yüzde 5’e varan bütçe açıklarının kamu kesiminin borç yükünü artırdığına dikkat çekiyor. İsrafa yol açan ve popülizmden kayan kamu harcamalarında ülkelerin daha dikkatli olması elzem. Ancak çözümü kamu harcamalarında kemerleri aşırı sıkan bir yöntemle aramak gerçekçi bir yaklaşım değil. Gelir eşitsizliği, iklim değişikliği, yapay zeka temelli teknolojik dönüşüm ve ticaret savaşları gibi günümüzde kamunun öncelemesi gereken kritik konu başlıkları varken ve jeopolitik riskler yüksekken, önümüzdeki 5-10 yıllık dönemde kamunun küçülmesi zor. Ülkelerin bütçe açıklarını ve borçlarını sürdürülebilir seviyelere getirmeleri için öncelikle kapsamlı bir vergi reformu yapmaları gerekiyor. Bu konuda küresel boyutta iş birliği de gerekli. Bunların yapılmadığı bir senaryoda, bir sonraki küresel kriz, yüksek kamu borcu tarafından patlak verebilir.