SEYİT KURT / Polonya – Rusya Gerginliği: Kaza Mı Provokasyon Mu?


Bir önceki yazımızda Trump’ın Ukrayna’daki savaşı sonlandırmak ve kalıcı barışı getirmek adına gösterdiği çabaların kısa vadede çözüm getirmeyeceğini, aksine çok katmanlı çıkar çatışmaları nedeniyle durumu daha da karmaşık bir sürece dönüştüreceğini ifade etmiştik. Alaska ve Vaşington zirveleri barışa yönelik somut bir netice üretmese de bazı şeylerin masada konuşulabiliyor olması diplomasinin etkinliği açısından temkinli de olsa olumlu bir hava yaratmıştı. Ne var ki, bu atmosferin sürdürülebilir olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. 10 Eylül Çarşamba günü Belarus‘tan gelen 19 adet insansız hava aracının Polonya sınırlarını ihlal ettiği ve bunlardan bazılarının iç bölgelere doğru 50 kilometre kadar ilerlediği şeklindeki haber, Avrupa güvenliği ve NATO’nun doğu kanadı açısından ciddi bir alarm niteliği taşıyarak dünya siyasetinin gündemine oturdu.
Polonya hava sahasını ihlal eden İHA’lar ülkede herhangi can kaybına yol açmazken, bir köy evi üzerine mühimmat düşmesi sonucu tahrip oldu. Sınır ihlaline müdahalede yalnızca Polonya F-16’ları değil, Hollanda F-35’leri, Almanya ve İtalya‘ya ait NATO görev uçakları da rol aldı. Ukrayna Savaşı’nın başlangıcından bu yana belki de ilk kez Doğu Avrupa ülkeleri Rus tehdidini bu denli somut ve yakın bir şekilde hissetti. Varşova ve diğer Batılı başkentler, olayı Rusya’nın NATO’nun tepki mekanizmasını ve irade birliğini yoklayan bir sınama hamlesi olarak görürken, Rusya ve Belarus tarafı İHA’ların kasıtlı olarak gönderildiği yönündeki suçlamayı reddederek olayın teknik bir kaza sonucu gerçekleştiğini savundu. Dünya siyaset gündemini hayli meşgul eden söz konusu hadiseyi; Avrupa güvenlik mimarisi, NATO’nun caydırıcılık kapasitesi ve küresel ticaret koridorları üzerindeki etkileri açısından değerlendirmek gerekiyor.
Krizin Ardından İlk Tepkiler ve Tarafların Karşıt Söylemleri
Polonya Cumhurbaşkanı Karol Nawrocki, “eşi benzeri görülmemiş” olarak nitelendirdiği ihlallerin hemen ardından NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve diğer müttefik ülke liderleriyle temasa geçti. Başbakan Donald Tusk, NATO Antlaşması’nın 4. maddesini devreye sokarak müttefik ülkelerle krize yönelik istişare sürecini başlattı. Bu adım, krizi kolektif güvenlik çerçevesine taşıdı ve NATO Genel Sekreteri Rutte’nin açıklamasının ardından Batılı başkentlerden art arda bu hadiseyi kınama ve Polonya ile dayanışma mesajları geldi.
Varşova ve diğer batılı başkentler, olayı açıkça Rusya’nın kasıtlı bir provokasyonu ve NATO’nun ortak savunma refleksini ve kolektif duruşunu test etmeye yönelik bir hamle olarak değerlendirdi. Yirmiye yaklaşan sayıda İHA’nın sınır ihlali yapmasının “bir teknik hata” olarak açıklanamayacağı, bu durumun ancak planlanmış, kasıtlı bir hareket olabileceği ifade edildi.
Olaydan yalnızca iki gün sonra Rusya ve Belarus’un “Zapad-2025” ortak askeri tatbikatını başlatması, dikkat çekici bir gelişme olarak kaydedildi. “Zapad-2021” tatbikatının Ukrayna’ya yönelik savaşın başlamasından hemen önce gerçekleştirildiği ve Rusya’nın savaş boyunca kullandığı askeri teçhizatın doğuya kaydırılmasında kritik rol oynadığı göz önüne alındığında, Batı başkentlerinde Rusya’nın olası yeni bir tırmandırma senaryosuna hazırlandığı yönündeki endişeleri artırdı.
Ayrıca, Polonya’da bulunan NATO üslerinin Ukrayna’ya askeri ekipmanların ulaştırılmasında önemli bir lojistik rol üstlenmesinin Moskova’yı uzun süredir rahatsız ettiği ve son olayın Rusya’nın bir gözdağı verme ya da kontrollü tırmandırma stratejisinin bir parçası olduğu da yapılan değerlendirmeler arasında.
Rusya ve Belarus cephesinde ise görüş tam tersi yönde. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov olayın ardından yaptığı açıklamada, AB’nin ve NATO’nun, herhangi bir kanıt sunmadan Rusya’yı provokasyonla suçladığını ifade etti. Rusya Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, Polonya topraklarındaki tesislerin hedef alınmadığını, söz konusu İHA’ların 700 kilometre uçuş menziline sahip olduğunu belirtti. Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ise ülkesinin hava sahasında Polonya yönüne ilerleyen birkaç İHA’yı kendilerinin düşürdüklerini ve Varşova’yı zamanında bilgilendirdiklerini belirterek, bu sayede Polonya’nın erken müdahale edebildiğini savundu.
Bu görüşe yakın olan bazı çevreler arasında, olayın “üçüncü taraf manipülasyonu” sonucu gerçekleşmiş olabileceğini düşünenler de var. Söz konusu görüşe göre, üçüncü bir taraf, REB veya HAARP gibi yön saptıran sistemlerle İHA’ların rotasını değiştirerek NATO’yu doğrudan savaşa çekmeye çalışmış olabilir.
Kriz Hangi Sonuçları Ortaya Çıkardı?
İHA Krizi’nin bir kaza mı yoksa provokasyon mu olduğu tartışmaları sürerken, krizin ortaya çıkardığı bazı jeopolitik sonuçları okuyabilmek şimdiden mümkün. Öncelikle, Trump’ın kurmaya çalıştığı barış masası, üzerinden çok da vakit geçmeden fiilen işlevsiz hale geldi. Kremlin Sözcüsü Peskov, Ukrayna’da kalıcı barışa ulaşmak üzere yapılan müzakerelerinin durdurulduğunu açıkladı.
Polonya’nın ve NATO’nun doğu kanadının ucuz maliyetli dronlara karşı maliyeti etkin ve sürdürülebilir bir savuma mekanizmasına sahip olmadığı açığa çıktı. Nitekim, İHA’ları düşürmek için havalanan F-16 ve F-35’lerin kullandığı mühimmatın maliyetinin, vurulan dronların değerinin yaklaşık üç katı olduğu belirtiliyor. Bu nedenle Polonya, askerlerini Rus dronlarıyla mücadele konusunda tecrübe kazanmış Ukrayna’ya göndererek anti-drone eğitim programlarına katılmalarını planlıyor.
NATO, söz konusu ihlale karşı verilecek zayıf bir tepkinin Rusya’yı daha ileri hamlelere teşvik edebileceği düşüncesiyle doğu cephesini tahkim etmeye yöneldi. Krizden hemen sonra başlatılan “Eastern Sentry” (Doğu Nöbeti) Harekâtı, NATO’nun doğu sınırlarındaki caydırıcılığını güçlendirmeyi ve yeni olası askeri tehditlere karşı koyma kapasitesini artırmayı amaçlıyor.
Ukrayna, üzerindeki tehdidin Avrupa ölçeğinde hissedilmesiyle arkasındaki siyasi ve askeri destek tabanını genişletme fırsatı buldu ve Rusya ile müzakereler sürecinde kısmen zayıflayan uluslararası desteğini yeniden konsolide etti. Bu açıdan krizin Kiev’in uluslararası arenada elini güçlendirdiği söylenebilir. Ayrıca Rusya’nın barışın önündeki engelin Avrupa olduğu yönündeki söylemi zayıfladı ve yeni kriz, sorumluluğun Moskova’da olduğu algısını güçlendirerek Avrupa ve Ukrayna’nın diplomatik meşruiyetini pekiştirdi.
Öte yandan, kriz yalnızca askeri güvenlik boyutuyla sınırlı kalmadı, küresel ticaret rotaları açısından da önemli sonuçlar doğurdu. Çin – Avrupa Birliği ticaret akışının büyük bölümünün gerçekleştiği Belarus – Polonya koridoru hem Zapad-2025 tatbikatı hem de Polonya’nın Belarus sınırlarını kapatması nedeniyle fiilen işlevsiz hale geldi. Deniz yollarının yavaşlaması ve hava taşımacılığının demiryoluna kıyasla çok daha maliyetli olması, doğu-batı yönlü ticaret hattında önemli aksamalar yaşanmasına sebep olabilir.
Sonuç olarak, olayın bir teknik hata mı yoksa sınama mı olduğuna dair tartışmalar sürebilir. Ancak daha önemli olan, Avrupa güvenlik mimarisinin acil ve kapsamlı bir şekilde yeniden yapılandırılmasının artık kaçınılmaz hale gelmesidir. Bu kriz, NATO’nun doğu kanadında maliyet-etkin savunma çözümlerine ve hızlı reaksiyon kapasitesine duyulan ihtiyacı açıkça ortaya koymuştur. Avrupa, sadece caydırıcılık değil, aynı zamanda hibrit tehditlere ve düşük maliyetli asimetrik saldırılara karşı dayanıklı bir savunma konsepti geliştirmek zorundadır. Bu noktada, dron teknolojisinde küresel ölçekte marka haline gelen Türkiye gibi partnerlerle AB savunma sanayii arasında kurulacak güçlü iş birlikleri hem Avrupa güvenliği hem de transatlantik ittifakın savunma kapasitesi açısından kritik öneme sahiptir.