YÜCEL ACER / Küresel Vicdanın Yeni Sesi Küresel Sumud Filosu


İkinci Dünya Savaşı‘ndan sonra kurulan küresel barış ve güvenlik düzenin asında işleyen bir sistemi olmadığı açıktır. Kimine göre bu işlevsizliğin en çarpıcı örneği, İsrail’in 2006 yılında Beyrut‘un Dahiya banliyösünde sivilleri hedef alan saldırıları karşısında İsrail’i durdurmanın mümkün olmaması olmuştur. İsrail, yürüttüğü Dahiya saldırılarını “onlara karşı orantısız güç kullanacağız, büyük hasar ve yıkıma yol açacağız” şeklinde ifade etmişti. Dahiya, özellikle sivillerin acı çekmesine neden olacak şekilde ciddi hasara yol açan ve altyapıyı kasıtlı olarak tahrip ederek orantısız güç kullanımını içeren bir konsept ve bir saldırı stratejisi olarak ortaya konulmuştu.
Artık Dahiya Doktrini olarak da ifade edilen ve İsrail’in daha ağırını uzun süredir Gazze’de uyguladığı ve bugün itibarı ile uygulamaya devam ettiği, neredeyse sadece sivilleri hedef alan saldırı stratejisi karşısında İsrail yine durdurulamıyor. 2007’den beri İsrail’in Gazze’ye uyguladığı abluka esasen sivilleri hedef almaktadır ve almaya devam etmektedir. İsrail, bu abluka ile Gazze’yi dış dünyadan kasıtlı olarak koparmak için kara, deniz ve hava yoluyla tam bir kuşatma uyguluyor. Yardımlar sıklıkla geciktiriliyor, kısıtlanıyor veya ölümcül tuzaklara dönüştürülüyor. Buna rağmen İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra küresel barış ve güvenliği korunmak maksadıyla kurulan sistem tarafından durdurulamıyor ya da durdurulmuyor.
İşlemeyen sistem karşısında son zamanlarda uluslararası toplumun sesini yükseltmeye başladığını görmekteyiz. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukayı kırmak ve insanlık dışı uygulamaları bütün dünyaya daha etkili bir şekilde duyurmak için başlatılan ilk kapsamlı sivil girişim 2010 yılı Mayıs ayında gerçekleştirilen denizden ablukayı delme girişimi olmuştur. Türkiye’de Mavi Marmara Saldırısı olarak bilinen müdahale ile Gazze Özgürlük Filosu‘na bağlı altı sivil gemi 31 Mayıs 2010’da İsrail tarafından Akdeniz’deki uluslararası sularda saldırıya uğramıştır. Saldırı sonucunda filo yolcularından dokuzu hayatını kaybetmiş, 30 kişi yaralanmıştır.
Benzeri bir girişim yıllar sonra, bu yılın 1 Haziran’ında İtalya‘dan yola çıkan ve 12 kişi ve insani yardım yüküyle Gazze’ye ulaşmaya çalışan Madleen adında küçük gemi tarafından gerçekleştirilmiştir. 7 Ekim 2023’de başlayan ve gittikçe daha da ağırlaşan İsrail’in Gazze saldırıları, nihayetinde sadece sivilleri hedef alır hale gelmiş, Uluslararası Ceza Mahkemesi‘nin ifadesi ile “açlık sivillere karşı bir silah olarak kullanılır hale gelmiştir.” Madleen, bu eşi benzeri görülmemiş insani trajedide Gazellilere yardım ulaştırmanın yanı sıra, İsrail’in Gazze’ye ulaştırılacak insani yardımların neredeyse tamamını engellediğini tüm dünyaya daha çarpıcı bir şekilde göstermek amacını taşımaktaydı. Yolcuları arasında İsveçli aktivist Greta Thunberg ve Avrupa Parlamentosu üyesi Rima Hassan’ın da bulunduğu Madleen’in yolculuğunun medyada geniş yer bulmasına özel önem verilmişti.
Söz konusu geminin Gazze seyahati Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition) tarafından organize edilmişti. Söz konusu grup 2007’den beri İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukayı etkisiz hale getirmek ve sona erdirmek için uğraşmaktaydı. Nihayetinde Madleen, pek de şaşırtıcı olmayacak şekilde uluslararası sularda İsrail güçleri tarafından durduruldu. İsrail güvenlik güçleri gemiye çıkarak önce gemi mürettebatına tahriş edici kimyasallar kullanıp, ardından da gemide bulunanları gözaltına alarak İsrail’in Aşdod limanına götürüldüler. Daha o zamanlar bir Birleşmiş Milletler (BM) yetkilisi çok sayıda geminin aynı anda Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkması çağrısında bulunurken bu hususa daha fazla dikkat çekilmesini amaçlamaktaydı.
En nihayetinde, küresel vicdanın Madleen girişimi ile yetinmeyip daha kapsamlı ve İsrail’i daha da zorlayıcı bir girişim başlattıklarını görüyoruz. Küresel Sumud Filosu (Küresel Direniş Filosu) İsrail işgalinin Gazze’ye uyguladığı yasadışı ablukayı kırmak için Akdeniz’deki limanlardan yola çıkan, çoğunluğu küçük gemilerden oluşan koordineli ve şiddet içermeyen bir filodur. Mağrip Sumud Filosu, Özgürlük Filosu Koalisyonu ve Gazze’ye Küresel Hareket gibi daha önceki kara ve deniz çabalarına katılanlar da dâhil olmak üzere, çeşitli uluslararası katılımcılardan oluşan bir koalisyonu bir araya gelmiş durumdadır. Katılan her tekne ve geminin soykırım karşısında sessiz kalmayı reddettiği de ifade etmektedir.
Bu tekneler sadece yardım taşımıyor aynı zamanda ablukanın sona ermesi gerektiği mesajını da taşıyorlar. Küresel Sumud Filosu adına yapılan açıklamada. karşı karşıya olunan risklerin, Filistinlilerin her gün katlanmak zorunda kaldığı açlık, yerinden edilme ve bombardıman gibi durumlarla karşılaştırıldığında çok küçük kaldığı ifade edilmektedir. Katılımcı teknelerin çok yakında Akdeniz’de buluşacağını, bir aksilik olmaması halinde yaklaşık iki hafta içerisinde insani yardımlarla Gazze’ye ulaşmalarının planlandığı ifade edilmektedir.
Ablukanın delinme girişim öncekilerde olduğu gibi bu örnekte de uluslararası hukuka göre yasaldır. İsrail’in Gazze ablukası, 1949 Cenevre Sözleşmeleri’nin ihlali olan toplu bir cezalandırmadır. Uluslararası sularda insani yardım taşıyan veya barışçıl protesto düzenleyen sivil gemiler, deniz hukukunun ilgili prensiplerinin koruması altındadır.
Ancak, İsrail’in insani yardım filolarına karşı güç kullanma konusunda belgelenmiş bir geçmişi vardır. Filo yola çıkmadan, İsrail medya dili üzerinden tehditlerine başlamıştı. Bunlar arasında “filoyu terörizmle suçlama” ve “askeri malzeme taşıdığı” çarpıtmaları dile getirilmektedir. Nihayetinde belirli bir nokta da Filo’nun İsrail’in silahlı engelleme ve saldırısına maruz kalacağını öngörmek güç değildir.
İsrail askeri unsurlarının daha şimdiden Filo’daki deniz araçlarına insansız hava araçları ile saldırılar düzenlediğine de şahit olduk. İsrail’in müdahalelerinin hangi açıdan uluslararası hukuku ihlal ettiğine bakıldığında, öncelikle olağan hukuk düzeninde silahlı müdahalelerinin gemilerin açık denizde seyrüsefer serbestliği hakkını ihlal ettiğini görmekteyiz.
Savaş hukuku bağlamında bakıldığında da İsrail’in müdahalelerin gayri hukuki olduğu açıktır. Yürürlüğe girdiği ilk andan bu yana İsrail’in de taraf olduğu 1949 Cenevre Sözleşmeleri’ne göre insani yardımların ulaşmasının engellenmesi savaş suçu oluşturmaktadır. Hatta insani yardımların ulaşmasının engellenmesi sivillere saldırıların sistematik ve ilgili genel planın bir parçası olduğunda “insanlığa karşı suç” oluşturacaktır. Nitekim İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı önünde devam eden Soykırım Davası’nda Divan şu ana kadar 26 Ocak 2024, 28 Mart 2024 ve 24 Mayıs 2024 tarihlerinde İsrail’in alması gereken önleyici tedbirlere dair kararlar vermiş ve sivillere saldırıların durdurulmasına, soykırıma yol açacak türden eylemlerin yapılmamasına ve insani yardımların sivillere ulaşmasının engellenmemesine hükmetmiştir.
Uluslararası toplumun vicdanının şu ana kadarki en güçlü yansıması olduğu söylenebilecek Küresel Sumud Filosu’nun, engelleme girişimlerine rağmen hedefine ulaşması büyük önem arz etmektedir. Bu sefer, İsrail’in müdahalesinin uluslararası toplumun gözünde daha fazla dikkat çekeceği ve daha fazla kınanacak bir saldırganlık olacağı açıktır.