HİLAL KAPLAN / Mesele Hamas’tan öte…

Ortadoğu’nun yeni bir eşiğe sürüklendiği günlerden geçiyoruz. İsrail Savunma Bakanı Israel Katz’ın son açıklamaları, bölgeye yönelik niyetlerini açıkça ortaya koyuyor: “Gazze’yi birkaç gün içinde yaşanmaz hâle getireceğiz, Hizbullah’a nefes aldırmayacağız, Husiler sırada, Katar’ı şaşırttığımız gibi yeni sürprizler hazırlıyoruz.” Bu cümleler yalnızca bir ülkenin askeri hedeflerini değil, aynı zamanda bölgesel kaosu planlayan bir aklın niyet beyanıdır.
Son birkaç ayda 7 ülkeyi birden bombalayan İsrail’in basını artık açık açık Türkiye’yi de işaret ediyor. Yediot Ahronot’un, “Doha’daki Hamas liderlerine yönelik saldırılar Ankara üzerinde de ağır bir gölge bırakıyor” manşeti tesadüf değildir. Daha da önemlisi, bakanlar düzeyinde yapılan açıklamalardır.
İsrail kabinesinde Göçmen Kaynaştırma ile Kudüs Mirası Bakanı olan Zeev Elkin’in, “Hamas liderlerine Türkiye’de de saldırı düzenlenmesi ihtimalini reddetmiyoruz” sözleri ve Enerji Bakanı Eli Cohen’in, “Hamas’la bağlantılı hiç kimse dünyanın hiçbir yerinde rahat uyuyamaz” ifadeleri dikkat çekici iki açık tehdittir.
İsrail, her halükârda Türkiye‘nin vereceği tepkiyi test ediyor. Dolayısıyla bu ihtimali göz ardı edemeyiz. Herhangi bir dokunuşta misliyle ve caydırıcı karşılık verilmediği takdirde konunun geleceği boyutları diğer ülke örneklerinden biliyoruz. Bu minvalde Türkiye’nin herhangi bir ülke olmadığını öğretmek vakti, zamanı geldiğinde milli bir zorunluluk olarak kayda geçirilecektir.
Zira İsrail’in bölgede yayılma stratejisinin önündeki en büyük engel Türkiye’dir. Ankara bundan dolayı Suriye’nin bölünmesine asla izin vermeyecektir; çünkü bu İsrail’le “de facto” komşu olmak anlamına gelecektir. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, YPG’ye dair son mesajlarını da bu mercekten okuyabilirsiniz.
Katz’ın sözleri aslında tek bir şeyi haykırıyor: İsrail, bölgede herkesle kavga etmeyi göze alıyor. O hâlde Türkiye de kendi çıkarlarını korumak için aynı kararlılığı göstermek zorunda. Meselenin Hamas’tan ibaret olmadığını, milli güvenliğimizle alakalı olduğunu yazanlarla yıllarca alay edenler, başta ana muhalefet partisi olmak üzere akıllarını başlarına devşirmeliler.
***
BİLAL ERDOĞAN’DAN KRİTİK ÖNERİ
Kazakistan’da 2017’de başlayan ve çok daha önce Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan‘da Kiril’den Latin alfabesine geçiş, yalnızca teknik bir reform değil, ortak bir gelecek vizyonunun da işaretiydi. Ortak alfabe sayesinde lehçeler birbirine yaklaşacak, iletişim kolaylaşacak ve kültürel bağlar güçlenecekti.
Geçen hafta Türkiye Gençlik Vakfı’nın Medya ve İletişim Buluşması’nda dinlediğimiz Bilal Erdoğan’ın buna dair çok kıymetli bir önerisine yer vermek istedim. Buna göre halihazırda verilen Türkçe derslerinin sadece bir ders saati Türk Cumhuriyetleri dilleriyle ortaklıkların öğrenilmesine ayrılırsa, genç nesillere hem bu bilinci kazandırmak hem de alfabe birliği zemininde zihinlerdeki uzaklıkları yakın etmek mümkün olacak. Hayal ettiğimiz kültürel ve siyasi ortaklığın zeminini de bu vesileyle “ağaç yaşken” oluşturmuş olacağız.