NURULLAH GÜR / Merkez Bankası faiz indirimlerine ‘devam’ dedi

Talebi yüksek reel faizle baskılayarak dezenflasyonu hızlandırmak için pek alan kalmadı. Hanehalkı tüketim harcamaları, ciro ve ticaret satış hacimleri gibi veriler, talebin aşırı enflasyonist bir etki oluşturmadığını teyit ediyor. Bu koşullarda politika faizini sabit tutmanın veya çok düşük bir oranda indirmenin dezenflasyona katkısı sınırlı olacaktı
Önceki hafta açıklanan büyüme ve enflasyon verileri sonrasında gözler Merkez Bankası‘na çevrilmişti. Bu veriler öncesinde piyasalarda Merkez Bankası’nın faiz indirimine devam edeceği görüşü hâkimdi. Ancak büyüme ve enflasyon verileri beklenenden yüksek gelince ve CHP‘yi ilgilendiren davalarda tansiyon yükselince, faiz indirimine kuşkuyla bakanların sayısı artmıştı.
Merkez Bankası bu tarz yönlendirmelere kulak asmadı ve politika faizini yüzde 43’ten yüzde 40.5’e indirdi. Geçen hafta veriler beklentilere paralel gelseydi, 300 baz puanlık bir faiz indirimi de gelebilirdi. Bir önceki yazımda büyüme ve enflasyon verilerinin faiz kararı için ufak bir ayar değişikliği gerektirebileceğinden, ancak majör bir değişikliğe neden olacak kadar şaşırtıcı olmadığından bahsetmiştim. 250 baz puanlık indirimi, mevcut koşullar için makul bir hamle olarak değerlendirebiliriz.
Enflasyonun hedeflenen hızda düşmediği doğru. Ancak talebi yüksek reel faizle baskılayarak dezenflasyonu hızlandırmak için pek bir alan kalmadı. Hanehalkı tüketim harcamaları, ciro ve ticaret satış hacimleri gibi veriler, talebin aşırı enflasyonist bir etki oluşturmadığını teyit ediyor. Bu koşullarda politika faizini sabit tutmanın veya çok düşük bir oranda aşağıya indirmenin dezenflasyona katkısı çok sınırlı olacaktı. Tam tersine, artık faiz tarafında gereğinden fazla sıkı bir para politikası, finansal istikrarı ve üretimi tehdit ederek enflasyonla mücadeleye zarar verebilirdi.
TL’DE NE SİNYAL VERDİ?
TL kredi koşulları çok zorlu olduğu için bazı şirketler son dönemde döviz cinsinden borçlanmaya geçmişti. Merkez Bankası aldığı tedbirlerle döviz kredilerinin büyüme hızını sınırlandırmaya çalıştı. Bu trend yavaşlasa da şirketlerin net döviz pozisyonları kötüleşti. 2017’nin sonunda 200 milyar olan reel sektörün döviz açığı pozisyonu, o dönem alınan makro ihtiyati tedbirler sayesinde 2023’ün sonunda 69 milyar dolara kadar düşmüştü. Sonrasındaki artış trendi neticesinde Haziran 2025 itibarıyla 186 milyar dolara yükseldi. TL kredi faizlerinin gereğinden fazla yüksek tutulması halinde açık pozisyonun daha da bozulma riski olduğu unutulmamalı.
O yüzden Merkez Bankası’nın finansal riskleri ve reel sektörün durumunu da gözeterek politika faizine yön vermesi doğru bir karardır. Hatta sadece faiz tarafından değil, bankalara uygulanan kredi büyüme hızı limitlerini de kontrollü biçimde esnekleştirmek gerekiyor. Merkez Bankası’nın kararı ile ilgili son bir önemli not kur üzerine olacak. Önceki karar metinlerinde yer alan “Türk lirasında reel değerlenme … dezenflasyon sürecini destekleyecektir” ibaresi bu sefer metinden çıkartılmış. Burada Merkez Bankası, TL’de eskisi kadar reel değerlenme görülmeyeceğinin sinyalini veriyor. Kurun enflasyon oranı ile daha uyumlu hareket edebileceğine dair bu ima, ihracatçılar için olumlu bir haber.
SÖYLEMDEN EYLEME GEÇMELİYİZ
Bu haftanın bir diğer önemli gündem maddesi 2026-2028 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program’ın (OVP) açıklanmasıydı. Ekonomik büyüme öngörülerinin aşağı yönlü revize edilmesi, OVP’de dikkati çeken unsurların başında yer alıyor. Türkiye ekonomisinin son 20 yıllık ortalama büyümesi yüzde 5,2’dir. OVP’nin 2026-2028 dönemi için ortalama büyüme öngörüsü ise yüzde 4.36 seviyesinde. Eğer enflasyonun yeniden tek haneye ineceği ve verimlilik artışının ekonomik büyümenin itici gücü olacağı bir senaryo gerçek olacaksa, gelecekte daha istikrarlı ve yüksek bir gelişim hızı için bu seviyelerde bir büyüme performansı kabul edilebilir. OVP’de enflasyon öngörüsü ise bir kez daha yukarı yönlü revize edildi. Bir önceki OVP’de yüzde 17,5 olan 2025 yılsonu enflasyon tahmini yüzde 28,5’e çekildi. Geçen seneki OVP’de tek haneli enflasyona 2026’da geçebileceğimiz öngörülüyordu. Bu tahmin 2027’ye kaydırıldı. 2019’dan bu yana OVP’lerde öngörülenden daha iyi gerçekleşen enflasyon verisi yok. Dezenflasyonu hızlandırmak istiyorsak, artık para politikasına daha fazla yüklenmek yerine tamamlayıcı diğer politika alanlarını önceliklendirmemiz gereken bir noktadayız. OVP’deki yapısal politika kalemlerinin artık söylemden eyleme dönüşmesi şart.