YAZARLAR

NİHAT HATİPOĞLU / Yitirdiğimiz manevi değerler

TEVAZU
“Merhamet kanatlarını yere yaymak” olarak tarif edilmiştir tevazu. Efendimiz, “Kim tevazu ile alçakgönüllülük ederse Allah onu yüceltir” buyurdu. Tevazunun mimari olan Hz. Resulullah ile ilgili şu manzara çok ders vericidir:
Mekke fethedilir. Hz. Peygamber, İslam’a girmek isteyenlere imanı anlatıyor. Hz. Ebu Bekir de o güne kadar iman etmemiş olan babasının elinden tutmuş Hz. Peygamber’e doğru getiriyor. Ebu Kuhafe, yani Hz. Ebu Bekir’in babası âmâ, yaşlı. Onun kendisine doğru geldiğini gören Hz. Peygamber ayağa kalktı ve müşrik olan Ebu Kuhafe’ye doğru yürüdü. Ellerinden tutup uygun bir yere oturttu. Ve sonra Hz. Ebu Bekir’e dönüp, ‘Ebu Bekir, neden ihtiyarı yordun. Biz ona giderdik. Onu yormasaydın’ buyurdu.”
Tevazunun zirvesi değil mi bu duruş. Dikkat çekelim; Hz. Peygamber “Putperest kişiye ben gitseydim” diyor. “Ben Peygamberim. Muzaffer bir komutanım. O benim için kalksın gelsin” demiyor. Bizde bu tevazu var mı? Yoksa kibirli bir duruş mu sergiliyoruz. Kararı siz verin.

SIKINTILARA SABIR
Mevlânâ şöyle diyor: “İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme. Allah ‘Kalbi kırıkların yanındayım’ buyurdu. O hâlde niye üzülüyorsun ey can. Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan gece gibi karanlık nefsini yak. Sanma ki dert sadece sende var. Şunu bil ki sendeki derdi nimet sayan var.”
Sıkıntılar bazen zor olabilir. Dua, namaz ve tedbirle sıkıntılar aşılabilir. Elbette takdir-i Hüda neyse o olur. Ama bize düşen tedbir almaktır.

DUAYI ERTELEME
Efendimiz şöyle dua ederdi: “Allah’ım sanadır hamd. Göğün ve yerin nuru sensin. Cennet haktır. Ateş ve kıyamet haktır. Sana teslim oldum. Sana iman ettim. Sana tevekkül ettim. Dönüşüm sanadır.”
Duada samimiyet, duada içtenlik olmalıdır. Duada ümitsizlik olmaz. Hatta duadan önce bir fakiri doyurmak iyidir. Fakirin amini önemlidir.

GÜNAHINA ÜZÜL
75 yıl yaşamış birini düşünün. 15 yaşından itibaren günahlar yazılıyor diyelim. 60 yıl sevap ve günaha muhatap yaşadı. Ve diyelim 60 yılının her gününde bir günah, hata, kusur ve yanlışlık yaptı. 60 yılda 21 bin 900 gün olduğuna göre, 21 bin 900 günah işlediğini varsayalım. Manzara ürkütücü. Kalp kırdın, günah. Kul hakkı yedin, günah. Başkasının hakkına, gıybetine, iftirasına katkı sağladın, günah. Kem gözle baktın, günah. Yüzünü ekşittin, günah. Dudak büktün, günah. Hak etmediğin kazanç elde ettin günah. Devlet malı yedin, günah. Peki ne olacak? Bu manzaraya üzül, pişman ol. 60 yılda 21 bin 900 iyilik yapman zor. En azından tövbe et. Ümidini yitirme. Allah, dilimi sonsuz hazinesinden seni affeder. Yeter ki adım atmayı ihmal etme. Daraldığında çıkış Allah’tır. Derdin mi var, derman Allah’tır.

HAYVANLARA MERHAMET ET
2. Mahmud’un eşi Pertevniyal Valide Sultan (Sultan Abdülaziz’in annesi) Ortaköy Camii’ni yaptırır. Valide Sultan Hastanesi’ni yaptırır. İyiliksever biridir. Bir gün deniz kabarır, İstanbul’u su basar. Bir kedi görür Valide Sultan. Arabasını durdurup kediyi arabaya alır. Ölmekten kurtarır. Bu kediyi temizler, yedirip içirir. Gece rüya görür. Ona şöyle denir: “Bu kediye olan merhametin Allah katında cami ve vakfiyen kadar sana fayda sağladı.” Bir lokmayı hor görme, merhamet et. Gerçi insanımızın bir kısmı bırak kediyi, insana dahi merhamet etmiyor. Ateşli silah kullanıyor. Bir insanın canını hiçe sayıyor. Hatta bir kısmı da adaletten ayrılıp bir hayvana gösterdiği merhameti düşkün insandan esirgiyor. Bazen ölçüyü kaçırıyoruz.

MELEKLERİN İTAATİNİ ÖRNEK AL
Elbette melekler isyan etmez. Nefis yoktur onlarda. Erkek veya dişilik olmadığı gibi. Yemez içmezler de. Onlara benzemek çok zor. Ama onların itaati örnek alınabilir. Efendimiz Miraç’ta ayakta, secdede melekler gördü. Secdeye giden meleklerin gözyaşlarının ötekilerin sırtına damladığını görüp hayret etti. Cebrail der ki: “Muhammed, kâinat yaratıldı yaratılalı bunların hâli budur.” Mahşer gününde Allah kendini gösterdiğinde melekler korku ve teslimiyet içinde şöyle derler: “Ey Yüceler Yücesi! Sana hakkıyla ibadet edemedik.” Unutma, insanlardan melekleşenler, hatta melekleri aşanlar vardır.

***

FUZULİ VE SEVGİLİYE DOĞRU AKAN SU
Fuzuli’nin en muhteşem eseri elbetteki “Su” kaidesidir. Ona göre dünyadaki bütün sular; Hazreti Muhammed aşkıyla dağdan dağa, taştan taşa, vadiden vadiye çılgınca dövünerek Efendimizi arıyor.
“Başını taştan taşa ürup gezer âvare su.”
Su farkında değil. Kendinde değil. Deli divanedir o artık. Her dağda, her taşta, her vadide Muhammed’i arıyor. Göremeyince başka bir yol alıyor, oradan devam ediyor. Bazen su taşları deliyor. Bazen yerden fışkırıyor. “Muhammed nerede, Muhammed nerede” diye haykırırken.
“Ravza-i kuyuna her dem durmayıp eyler güzar,
Âşık olmuş galiba ol serv-i hoş-reftane su.”
Şöyle diyor:
“Su, sevgilinin köyünün bahçesine doğru, durmadan gidiyor,
Galiba o güzel yürüyüşlü serviye âşık olmuş…”
Fuzuli ümitsizdir. Zira Hz. Muhammed’e dünyada ulaşamayacağını biliyor. En yakını olduğu dostlarına vasiyette bulunur. Şöyle der:
“Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su.”
Ey dostlar! Eğer Peygamberimizin elini öpmek arzusuyla ölürsem; mezarımın toprağından testi yapıp onunla yâre su sunun (verin)!
Aşk; âşık olunanla her dem beraberliği ister. Âşık; âşık olduğunda fani olur. Gözü ondan başkasını görmez. Tarih boyunca Hz. Muhammed’e âşık olanlar böyle oldular. Nitekim şöyle der Hz. Muhammed’e bir âşık: “Varsın kevser zahitlerin olsun; bana senin alnına kondurduğum buse yeter.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu