Amerikan sapığı vizyonda

Konumuz “American Psycho” romanından uyarlanan ve 90’larda dünyayı kasıp kavuran Amerikan Sapığı isimli film değil.
Zira sığlıklarını ve güvensizliklerini gizlemek isteyen erkeklerin materyalist takıntılarına ve 80’lerdeki Wall Street hedonizmine eleştiri olan filmin çok daha korkuncu şu an “Trump Amerika’sı”nda vizyonda.
Ve yeni karakterlerin yanında, Hitchcock‘tan günümüze tasvir edilmiş tüm sapıklar “masum” kalıyor.
Bizde saçma sapan CHP tartışmalarından ötürü medyamızda neredeyse hiç yer bulamasa da ABD kamuoyunun tek gündemi “aramızdaki sapıklar”, “güvensiz şehirler” ve “sokak paniği”.
Ülke son olarak, metroda kendi hâlinde müzik dinleyen genç bir kızı, durup dururken kalbinden bıçaklayan ve dönüp arkasına bile bakmadan yürüyüp giden siyahi Amerikalıyı konuşuyor. Hükümet, genç kızın güvenlik kamerasına yansıyan çaresizliğine ve çevredekilerin kayıtsızlığına örtülü sansür uygulasa da Amerikan halkının içine sokulduğu travma tüm platformlarda yoğun olarak hissediliyor.
Görüntüleri izlemenizi tavsiye etmiyorum; kâbuslarınıza girebilir. Ama şu kadarını söyleyeyim; şahit olduğunuz trajedinin ardından, Trump’ın kent merkezlerine ulusal muhafızları indirme hamlesinin nasıl bir atmosferden kaynaklandığını çok iyi anlıyorsunuz.
Geçtiğimiz gün de MAGA’cıların en etkili gençlik liderlerinden biri olan Charlie Kirk, Utah Üniversitesi‘nde konuşma yaptığı sırada şahdamarına isabet eden tek kurşunla öldürüldü.
Tüm ülke şokta. Ünlüler, siyasetçiler, sokaktaki şiddetin durdurulması çağrısı yapıyor.
Baklayı ağzından çıkaransa yine Time tabii ki.
Olayı kapağına “Yeter” manşetiyle taşıyan Time, “Charlie Kirk’ün öldürülmesi sadece bir trajedi değil, aynı zamanda bir katalizör olabilir. Giderek daha tehlikeli hâle gelen ulusal politikamızın bir özelliğinden çok sapma olabilir” diyor.
Pandemi senaryosu, Trump’ın seçilememesinde iş görmüştü. Epstein şantajı derken vizyona sokulan son sürüm Amerikan sapığı korkusunun, Trump’ı köşeye sıkıştırmakta etkili olup olmadığını da göreceğiz.
Evet, ABD seçim kampanyasında bağlantısız bir sapık tarafından kulağından vurulduğuna inanmamız istenen ABD Başkanı, prodüksiyonun farkında ama bunlarda film biter mi?
***
‘RESMİ HİZMETE MAHSUSTUR’ GERİ GELSİN
Makam araçlarının, görev dışı kullanımına dair çok sık şikâyetler geliyor. Çoğunlukla bakanlara, milletvekillerine tahsis edilen araçları konuşuyoruz ama bürokrasi ve belediyelerdeki istismar da çok daha büyük boyutlarda.
Eskiden kamu kaynaklarıyla alınan araçlar siyah olur ve üzerine “Resmi hizmete mahsustur” yazılırdı.
Bu uygulamaya geri dönülsün. Vatandaşın vergisiyle aldığı, ayrıcalık tanıdığı resmi araçları kim çocuğuna, sevgilisine kullandırıyor, özel işlerinde, mesai dışında kullanıyor kabak gibi görünsün. Son model görgüsüzlüğü afişe olsun.
Hiçbir şey olmasa Bebek Otel’in, Papermoon’un önündeki trafik rahatlar.
Devlet büyüyor, harcamaları artıyor eyvallah ama bedeli enflasyon olan gelişmenin faturasının asgaride tutulması şart. Kamu kaynaklarının kullanımındaki fütursuzluğun, lakayıtlığın vatandaşta yarattığı “talan” hissi ise başlı başına bir sorun.
***
İNGİLTERE Mİ BİZİ VURACAK?
Anadolu Ajansı’nın haberine göre, İngiltere’ye ait yakıt ikmal tankerlerinin Katar’daki Kraliyet Hava Üssü’nden kalkarak Katar’ı bombalayan İsrail savaş uçaklarına havada yakıt ikmali yaptığı, ardından Katar’daki üslerine geri döndükleri iddia ediliyor.
Tekerleme gibi. İngilizler henüz bir açıklama yapmadı ama doğruysa şaşırmam.
Doha’da Türk üssü kurulurken “Ne gereği var, İngiltere mi bizi vuracak?” diyen Katarlılar illaki olmuştur. Bizde iktidar talipleri arasında “PKK-YPG mi bizi vuracak, neden Rusya’dan S-400 alıyoruz” diyenler çıkmadı mı?
***
‘NE YAPIYORSUNUZ?’ DİYE SORAN OLURSA
CHP’li gazeteciler, milletvekillerine sormuşlar; Özgür Özel’in, olası mutlak butlan kararına karşı Genel Merkez’e kasa kasa limon yığdırttığını öğrenmişler. Limon, polis gazına iyi geliyormuş.
Kılıçdaroğlu, baba ocağına dönerse limonata yapar artık.