SALİH TUNA / İsrail’in Türkiye’ye mesajı mı?


İzmir Balçova‘da iki polisimizi öldüren 16 yaşındaki katili güzide medyamız “çocuk” tesmiye ediyor.
Gerçi Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre de “çocuk” statüsünde.
Kimsecikler kusura bakmasın, tasarlayarak cinayet işleyen biri çocuk falan değil, “katildir” sadece. Hâliyle, bu tip katillerin “çocuk” statüsünde görülmesi fakirin vicdanında zerre miskali “hafifletici nedene” kapı aralamaz.
Çocuk mu dediniz, şehitlerin çocuklarıdır. Hatta oğullarının ölüm haberini alan anneler bile artık çocukturlar. Sezai Karakoç o ölümsüz şiirinde tevekkeli “Çocuk ölünce anne/anne ölünce çocuk…” dememiştir.
Ayrıca 16 yaşındaki bir insan evladı maazallah seri katil de olabilir, sıkı bir mucit de.
Mesela, Pascal kendi adıyla anılan teoremini 16 yaşında keşfetti. Rimbaud da 16 yaşında eser vermeye başladı. İbn Sina derseniz 16 yaşındayken tıp, mantık ve felsefede öyle at koşturdu ki sevmeyenlerine bile parmak ısırttı.
***
Balçova’da karakola saldırarak iki polisimizi şehit eden o katilin “çocuk” statüsünde görülmesine (Ahmet Minguzzi cinayetinde olduğu gibi) toplum vicdanında kapanmayan yaralara sebep olduğu için bu denli kafayı taktım.
Polis katilinin ailesi, “Son dönemde çocuğumuz farklı sitelere giriyordu…” demiş.
Daha geçen hafta bu köşecikte “Sosyal medyanın algoritması vicdan tanımaz; kedi besleyen ile silah sıkan arasında ayrım gözetmez…” demiştim.
Gençler sosyal medyada kimliklerini özgün bir değer olarak değil, algoritmaların kolayca tüketebileceği bir “etiket” gibi pazara sürüyor. Sanal medyanın dalgalı reytingleri de gencin ruhunu takipçi, beğeni ve trend akımına göre şekillendiriyor. Başka bir ifadeyle gencin ruhunu basitleştirip meta haline getiriyor, içsel değerini takipçi/ beğeni uğruna markalaştırıyor.
Ve bir gün o genç gelip bir karakolu tarıyor. Elindeki silahın tetiği algoritmanın kumandasıdır aslında.
***
Söz konusu katilin DEAŞ‘la bağlantılı olduğu veya sosyal medya üzerinden “etkileşim” içinde olduğu ortada.
Ailesinin “Son günlerde hepimize ‘Sizler kâfirsiniz’ diyordu…” ifadesine bakacak olursak katil tipik bir tekfirci. Bu yanıyla da DEAŞ zihniyetiyle örtüşüyor.
Malumunuz DEAŞ’ın bölgede iki düşmanı var: Biri, tekfirciliğe ve entegrist din anlayışına prim vermeyen Türkiye, diğeri İran.
Ne ilginç “tesadüftür” ki İsrail de bölgede bu iki devlete düşman.
İran’la kısa süre önce sıcak çatışmaya girmişti zaten. Türkiye ile de Suriye üzerinden kıyasıya “soğuk savaş” içinde.
Medyada yer alan haberlere göre mahut katilin bağlantı içinde olduğu bir de “İranlı” varmış. Sırf bu bile işin içinde İsrail parmağı olduğunun işareti. Nasıl ki Uğur Mumcu‘yu katledip suçu İran’a atmışlardı, aynen öyle.
Kaldı ki, İranlı olmanın MOSSAD’a çalışmaya engel olmadığını 12 gün savaşında ziyadesiyle gördük.
CIA/MOSSAD’ın kontrolündeki malum taşeron terör örgütüyle Türkiye’ye mesaj vermek istedikleri kuvvetle muhtemel.