YAZARLAR

OKAN MÜDERRİSOĞLU / Yargı-Ekonomi ilişkisi üzerine…

Dün, birlikte değerlendirmeyi gerektiren iki önemli referans noktasına tanıklık ettik.
1 Eylül, “Yeni Adli Yılın” başlangıcı vesilesiyle oldukça kapsamlı tespit ve önerilere sahne oldu.
Aynı gün, yılın ikinci çeyreğine ilişkin “büyüme verileri” yayınlandı.
Ekonomiye duyulan güven ile adalet sistemine ilişkin algı arasındaki güçlü bağ, genel kabul gören bir husus. Ancak her iki alan için de geçerli ve Türkiye‘ye özgü bir durum daha söz konusu. Gerek adliyede gerekse ekonomide… Olumsuzluk veya negatif yorumlar hızla taraftar bulurken, pozitif gelişmeler ya görmezden gelinmekte ya da küçümsenmekte.
Ayrıca… Yargıya itimat edilmesi ile yargıdan memnuniyet arasındaki fark, ekonomi ile ilgili analizlerde neredeyse birebir karşılık bulmakta. Örneğin, yargıdan memnun olmayanların çoğunluğu, bekledikleri gibi karar çıkmamasına duydukları tepkiyi yansıtmakta. Ekonomik gidişattan mutsuz olanların çoğunluğu da işlerin, kendilerine uygun tarzda gitmediğine göre kanaat oluşturabilmekte!
Bu nedenle… Esas olan ana doğrultuyu korumak olmalı. Yargıda, tarafsız ve bağımsız, etkin ve saygın işleyen bir sistem… Ekonomide de refahı büyüten, gelir dağılımı dengesini önceleyen, iç ve dış şoklara dayanıklı yapının tesisi.

***

Adli Yılı önceleyerek devam edecek olursak…
“Bir hükmün ya da kararın değeri, yalnızca dayandığı yazılı maddelerde değil, milletin vicdanında ne kadar kabul gördüğünde ortaya çıkar!”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz‘ın da işaret ettiği üzere, “Yargı, klasik manada bir erk olmanın ötesinde, devlet ile millet arasındaki güven bağının en güçlü teminatıdır!”
Savcı ve hâkimlerin, soruşturma ve kovuşturma süreçlerindeki asli görevlerini yerine getirme biçimlerinin eleştiriye açık olması ile hızla siyasal gündemin bir parçası hale getirilmeleri arasındaki hassas çizgi bugün için kamuoyunun ana meselelerinden biridir.
Demokratik hukuk devletinde yargı kararları eleştiriden muaf değildir. Yargı kararlarının düzeltileceği mekanizma bizzat yargı kurumunun bünyesindedir. Bir mahkemenin verdiği kararla ilgili olarak çok katmanlı adalet sistemi içinde hak arama ve itiraz imkânları bulunmaktadır. Lâkin yargı mensuplarının hedef gösterilmesinin veya eleştiri sınırlarını aşan hakaretamiz sözlere muhatap kılınmasının kabul edilir yanı yoktur. Ve nihayet… Tutukluluk istisnai tedbir olmak, tutukluluk aşamasında sağlıkla ilgili problemler de bürokrasiye maruz bırakılmadan dikkate alınmak durumundadır.

***

Ekonomiye gelince…
Canlılık göstergesi olan “büyüme” mutlak gerekliliktir. Büyümenin, kaynakları ve tabana yansıması ise ilân edilen oranlardan da mühimdir.
Türkiye ekonomisinde, yılın ilk altı ayı itibarıyla tüketim ve yatırım görece tolere edilebilir seyrini sürdürmüş görünmektedir. Bu dönemde öne çekilen talebin etkisi, titizlikle irdelenmelidir. Yurt içi talebin büyümeye katkısının 4.5 puan olması değerlidir ama bu tablonun enflasyonist ortamla ve geleceğe bakışla da doğrudan bağlantısı vardır. İhracatta aylık bazda rekorlar kırılırken, net ihracatın büyüme katkısının negatif olması, arka planda bir uyarı mesajıdır. İmalatçı ihracatçı firmalar gerek artan iç maliyetler gerekse zayıf dış talep nedeniyle, pazar kaybetmemek uğruna neredeyse sıfır kârla satış yapmak zorunda kalmaktadır. Buna karşın sabit sermaye yatırımlarının artışı ile kamu tüketiminde gerileme kaydedilmiş olması artı puan hanesine yazılmalıdır. Üretken büyümeyi destekleyen yatırımların sürmesi, obez devletten uzaklaşma çabası ümit vericidir.
Özetle…
Vardığınız sonuç, baktığınız yere göre değişebilir. Dileyen bardağın boş tarafını, dileyen dolu tarafını görür.
Küçük bir hatırlatma… “Karamsarlık bulaşıcıdır! Tedavisi geç ve güç, maliyeti ise kişi ve kurumlar için yüksektir!”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu