YAVUZ DONAT / Ali Baba’nın Çiftliği

Bodrum… Saat 11.00… Salonda oturuyordu… Yaklaştım… Tanıdı… “Nasılsın?” dedi… Kucaklaştık, uzun uzun.
“Sen nasılsın?” dedim.
Baktı… Sessizdi.
Takıldım:
– Rusça konuş. Konuştu…Birkaç kelime. Salondakiler… Evin personeli… Herkes şaşırdı… “Konuşuyor… Konuşuyor.”
Devam ettim:
– Sırpça konuş.
Konuştu… Bir şeyler söyledi… Yanımızdakiler… Hepsi şaşkın… Hayret içinde.
– Sıra geldi İngilizce’ye… İngilizce konuş.
Ağzından İngilizce sözler döküldü.
– Kalk… Seni Prizren’e götüreyim.
Sessizlik… “Prizren” dedim tekrar.
Yanıt… “Müzik.” – Müzik değil… Prizren… Doğduğun yer. Aynı sözü tekrarladı… “Müzik.”
Sağımdaki solumdakilere baktım… Gözyaşları.
***
Sabah kahvaltısı
Kahvaltı tepsisini getirdiler… Tepside peynir… Domates, salatalık… Yumurta… Tereyağı… Bal.
Ve bir de küçük kâse… Püre. Personele sordum: Bu da neyin nesi?
– Tepsideki yiyeceklerin ezilmişi… Başkanın kahvaltısı. Peynir, bal, yumurta… Kahvaltının görseli. Bir tatlı kaşığı vardı… Aldım… Püre yedirdim… Birkaç kaşık. Sonra… Kaşığı uzattım:
– Kendin ye. Bir süre bana baktı.
Sonra… Kaşığı aldı… Titreyen eller… Püreyi yemeye başladı.
***
Artık bu solan bahçede
Salon sessiz… Çiftlik sessiz… Ali Şen‘in köpeği Kömür sessiz… Ayağımızın dibindeki oturan Badi sessiz… Oğlu Metin Şen‘in köpeği.
Ali Şen… Yine yüzüme baktı… Baktı… “Müzik” dedi… Müzik.
Aklıma… Alaattin Yavaşça‘nın Hicaz makamındaki şarkısı geldi:
“Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok,
Bir yer ki sevenler, sevilenlerden eser yok.”
Yok…Yok…Yok.
Bir avuç dosttan başka… Arayan, soran yok.
Ey vefa! Nerelerdesin? Geldiysen kapıyı çal, üç defa.
***
Fotoğraf
Tufan Donat… Oğlum… Her şeyi görüntüledi… Birbirimize sarılışımızı… Yanaklarını okşayışımı… Kahvaltıyı.
Metin Şen… Rica etti:
-Yavuz Abiciğim… Ne olur gazetede bu fotoğrafları kullanma… Kendisinin de hoşgörüsüne sığınarak Yazı İşleri Müdürümüz İsa Tatlıcan’ın ricasıyla birinci sayfadan sadece Ali Şen ile sarılma fotoğrafımızı kullandık.
***
Viki ile Tiko
Papağanlar…
Baba, oğul.
Birinin adı Viki… Diğeri Tiko.
Eskiden… Ali Şen’in sağlığı yerindeyken… Konuşurlardı. Viki… “Fenerbahçe” derdi. Tiko… “Ali Baba.”
Şimdi… İkisi de sessiz.
“Fener” dedim… “Ali Baba” dedim… Birkaç kez. Tepki… Sessizlik… Çiftliğin tamamındaki gibi. Ali Şen… Daha sonraları bir papağan daha almıştı… Ayrı bir kafeste… Tek başına… O hepten sessiz.
***
Bir resim… Ve kahve tepsisi
Duvarda… Aile resmi… Yağlı boya tablosu… Ali Şen… Merhum eşi Bente Şen… Çocukları… Torunları.
Ali Baba… Resme bakıyor… Gülüyor… Hepsi o kadar. Ve… Kahve tepsisi. Sarı/ lacivert çerçeveli… Sol köşesinde, “Ali Şen” yazıyor.
Tepsinin ortası… “Fenerbahçe Spor Kulübü… 1907.”
Koca çiftlik… Nereye baksam Fenerbahçe’den bir iz.
***
‘Bulmadım vefayı dostlarda bile’
Ali Baba’nın Çiftliği kapısına gelen… İçeri girmek isteyen çok… Ama ziyaretçi yasak.
Fenerbahçe yönetiminden… Arayan, soran, gelen, giden… Yok. Sordum… “Ya önceki yönetimden gelen var mı?“
Yanıt aynı… “Yok.”
Osman Bölükbaşı… Politikacı… Bir dönemin Anadolu fırtınası.
Siyasete veda ederken bir şiir yazmıştı:
“Bir ömrün hikayesi.”
Aklıma geliverdi:
“Fazilet yolunda çektim çok çile,
İkbale kul olup düşmedim dile,
Bulmadım vefayı dostlarda bile,
Seraba harcanmış ömre yanarım.”
***
Eski dostlar
Yazmazsak olmaz… Fatih Terim… Orhan Keçeli… Yavuz Kayral… Can Pulak… Kaptan Rüştü Reçber… Saysan iki elin parmaklarını geçmez.
Eski dostlar… Eskimeyen dostlar. Sık sık arayıp soranlar. İyi gününde, zor gününde Ali Baba’nın yanında olanlar.
***
Bayrak
Meşhur çiftlik… Ali Baba’nın Çiftliği.
Tepede… İki bayrak dalgalanıyor. Ay yıldızlı… Kırmızı beyaz… Şanlı Türk bayrağı.
Ve… Sarı/lacivert… Fenerbahçe bayrağı.
Dedim ki… “Fenerbahçe.”
Ali Şen, bir süre yüzüme baktı. Tekrarladım… “Senin takımın… Başkanlığını yaptın… Fenerbahçe.”
Yine sessiz… Yarım dakika sonra… Dili çözüldü… Dudaklarından “Fener” sözü döküldü… Durdu, durdu… Bir kez daha “Fener.”
***
Yüzme havuzu
Pırıl pırıl… Su dolu… Bakımlı…
Tertemiz.
Havuzun tabanında… Fenerbahçe amblemi.
Havuza giren… Yüzen… Yok. Hani ne derler? Havuz Ali Şen’e bakıyor, Ali Şen de havuza.
***
Kaderin çizdiği yol
Sarıldık… Baktım hala güçlü… Öyle bir sarıldı ki… Kemiklerim sızladı.
Vedalaştık… Yürürken aklıma Süleyman Demirel geldi… Nazmiye Demirel geldi.
Süleyman Bey, hastaneden dönmüştü… Alzheimer olan eşini ziyaretten.
Sormuştum:
– Hanımefendi nasıl?
– Bazen 50 yıl öncesini hatırlıyor… Bazen beni tanımıyor… Kaderin kendisine çizdiği yolda yürüyor.
Ali Baba… “Ali Şen Başkan, Fenerbahçe şampiyon…“ Tribünleri coşturan adam… Bodrum’daki çiftliğinde… Kaderin çizdiği yolda yürüyor…
Allah’tan şifa diliyorum.