15 Temmuz Hafızası…


Dün, SETA‘da “9’uncu Yılında 15 Temmuz” sempozyumundaydık. Ana konuşmacı olan AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Âlâ, o geceye dair birbirinden çarpıcı anekdotlar anlattı, geleceğe dair uyarıları ile birlikte yapısal önlem önerilerini paylaştı.
15 Temmuz deyince… Dünden bugüne en kritik konunun, “Hafıza” olduğunun altını çizmek istiyorum. 15 Temmuz’un manasının örselenmesine, içinin boşatılmasına, FETÖ’cülerin masum gibi gösterilmesine ilişkin sürecin her an tetiklenmesinin mümkün olabileceğini ise asla akıldan çıkarmamamız gerekiyor.
15 Temmuz öncesi, 15 Temmuz gecesi ve 15 Temmuz sonrası bir bütün olarak ele alındığında “SETA’ya özel bir başlık açmak” durumundayız. 15 Temmuz’da bu aziz millet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın tarihi çağrısı üzerine canı pahasına direnerek darbenin bastırılmasını sağladıktan sonra, ortaya adeta PR faaliyeti niteliğinde epeyce ve hayli yapay 15 Temmuz kahramanı (!) yazarı, çizeri çıktı. Bunların büyük çoğunluğu 15 Temmuz üzerinden prim yapmaya çalıştı ise de birkaç yıla kalkmadan silinip gitti. Onlarla karşılaştırmayı zûl addederim ama SETA başından itibaren mesiyanik terör örgütünün karakterini, 15 Temmuz sosyolojisini, devletin yeniden yapılandırılmasını kesintisiz tespit ve takip etti. Benzersiz külliyat oluşturdu. O dönem SETA Genel Koordinatörlüğü görevinde olan, halen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Burhanettin Duran, yurt içinde ve yurtdışında ses getiren toplantılara, yayınlara imza attı. SETA Genel Koordinatörlüğü bayrağını devralan Nebi Miş Hoca da 9 yıl önce “çıplak elleriyle darbeyi durduran” birbirinden değerli insanların iç dünyalarına kadar girdi ve bu milletin özünü ölçülebilir verilerle bir kez daha bizlere gösterdi.
***
Bugün, 15 Temmuz 2016 milâdını her yönüyle masaya yatıracağımız bir gün.
Lâkin aynı zamanda ileriye bakma günü de… Yani, 15 Temmuz’dan çıkarılan derslerle kat edilen mesafenin, eksik veya yardım kalan işlerin bilançosunu ortaya koyma, geleceğe dair yeni reçeteler yazma zamanı. Bu açıdan bakıldığında üç hususun altını çizmek isterim.
1- FETÖ Diyasporası ve Kripto Unsurlar… FETÖ’nün ABD, Almanya, İsveç, Belçika, Güney Afrika Cumhuriyeti başta olmak üzere pek çok ülkede halâ zinde kalan uzantılarının bilhassa dezenformasyon faaliyetlerine karşı uyanık olmak zorundayız. Türkiye karşıtı faaliyetlerini vatana ihanet derecesine çıkaran bu tiplerin, yabancı istihbarat örgütlerinin kullanışlı aparatları olduklarını asla unutmamalıyız. Bunca gerçeğe, yaşanmışlığa ve apaçık belgelere rağmen FETÖ ile bağını kesmeyen, devletin hassas kurumlarında kendini gizleyebilen “Kritpo FETÖ’cüler!” meselesini hiç göz ardı etmeden, mutlak teyakkuz halini sürdürmeliyiz!
2- FETÖ’den ihraç edilen veya örgüt üyeliğinden hüküm giyip cezasını çekerek topluma karışan unsurlar… Her birini titizlikle değerlendirmeye tâbi tutmalıyız. Düşünsenize, bir özel hastaneye gidiyorsunuz, canınızı emanet edeceğiniz doktor FETÖ’cü ve sizi tanıyor, FETÖ ile mücadeleye bakışınızı biliyor! Kime, ne kadar güvenebilirsiniz? FETÖ’nün canlı organizma gibi varlığını sürdüren iflah olmaz unsurları ile FETÖ bulaşığı olup nedamet getirmişler arasına bir çizgi çekip çekmemeyi de düşünmeliyiz!
3- Ve nihayet… SETA Toplum Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Faruk Taşcı’nın işaret ettiği mühim nokta. FETÖ’cüler ve onların çocukları! Annebabaların suçu/günahı çocuklara da yüklenmeli mi? Evet, bu soruyu sormak için “erken” denilen günlerden de geçtik. Fakat gelinen aşamada devlet, özellikle eğitim politikası yönüyle bu çocukların kin ve nefretle malûl biçimde kemikleşmesine karşı “kapsayıcı tedbirler” geliştirmeli mi? Bunu da tartışmalıyız!
Terörsüz Türkiye idealini başarıya ulaştırmak için yepyeni sorunlarla yüzleşmek, duygusallığı reddetmeden rasyonel formüller üretme yükümlülüğüyle de karşı karşıyayız…
Bu vesileyle… 15 Temmuz’da hayatını kaybedenler başta olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve dua ile yâd ediyor, kahraman gazilerimize sağlıklı ömürler diliyorum.